Üç
ayrı asansör yan yana , her birinde “yirmibir kişiliktir” yazıyor yazmasına da
on- oniki kişiden sonra binene;
“Fazla oldu, çekmiyor” deyip, daha;
“Ama
yirmibir kişilik” demeye kalmadan;
“Kiloluları
iki-üç sayarsak..” ünlemeleri peşpeşe
geliyor birkaç ağızdan, çocuklar yarım sayılmıyor nedense…
Üç
ayrı asansör kapısında bir dolu insan beklemede… İlk hedef asansöre binebilmek,
kırk derece sıcakta kim çıkar onca merdiveni. Hem çıkılan yer öyle güle- oynaya,
üçer- beşer, koşa koşa coşkuyla merdivenlerin adımlanacağı yer değil herkes
için.
En
soldaki asansörün çağrı tuşuna her dokunana giderek bir bir artan ses korosu
“ O bozuk!” deyiveriyor.
Hadi gelse.. Herkes ikisinin kapısına
dayandı, epeyce oldu bekleyeli. Ortadaki giriş katına yaklaşmada. Bir hız
tekerlekli sandalyeyi iten genç yanaşıyor açılan kapının önüne, herkes
doluşuyor asansöre sığan sığana. Bir sığmayan tekerlekli sandalye ve onu iten
genç hastabakıcı, pek de ürkek. Bir de geride kalan birkaç kişi ve yeni
gelenler. Bir homurtu, bir patırtı kapı kapanıyor, yol alıyor asansör yukarı
yukarı.
Biz
üç yabancı sağdaki asansörün sadık kapıkulları, geldik geleli beklemekteyiz
gelmesini önünde. Tekerlekli sandalyedeki yaşlı teyze bulut rengi gözleriyle
gülümsemede ıslak ıslak, sağa sola bakınarak, sevimli ve çocuksu. Hastabakıcı
ondan çocuksu ve çelimsiz. Herkes bize ;
“Hastaya
yol verin!”diyor.
“Burda herkes ne çok birbirine akıl
veriyor, herhalde öncelik hastanın” diyorum. Başka örneklerden bıkkınlığımı
yanıma alarak.
“Abla
görmedin mi kimse yer vermedi?” diyor,
orda oluşan akortsuz ses korosu,
gülümsüyoruz bu şehirdeki üç yabancı, hasta bakıcı gülümsüyor, yaşlı teyze
gülümsüyor, tutup sevesim geliyor teyzeyi.. Boynunu büküyor genç çaresiz;
“Sıra vermediler, gördün ya” dercesine,koroyu
da kanıtlıyor kendince.
Oda ne? Kapı birden açılıyor, kenara
çekiliyoruz, tekerlekli sandalye geçsin diye.. Biz daha bir adım gerilemeden “Hastayı
kim takar” dercesine az önce bize akıl verircesine çıkışanlar doluşuyor
asansöre. El yordamıyla itiştirip sokuyoruz hasta arabasını, bizi de itişenler
sokuşturuyor içeri, arkadan itip kakan cabası.. Bir kolum poşetlerle dışarıda.
Bir kadın bağırıyor;
“Kadının kolunu koparacaksın” diye bir adama.
Uğruma tanımadığım bir kişinin kavga etmesi beni sinsice gururlandırmıyor
değil. Aman Allahım bu ne hiddetli savunma. Kolum birkaç kişiyle birlikte kavga
hengamesinde içeri giriyor. Adam:
“
Ne bağırıp duruyorsun terbiyesiz?” diyor kadına.
“
Terbİyesiz sensin!” ,”Sensin!” göndermeleriyle
tartışma sürüyorken yol alıyoruz üçe bas, beşe bas, dörde bastın mı, sen kaça
çıkıcan, dahiliye kaçıncı katta vb ..sesleri arasında yukarı yukarı…
“Sen adama nasıl terbiyesiz dersin, onun
anası var” sözleri, “Kalabalık olduk” sözleriyle birlik ilk yolcular iniyor.. Kimsenin
binmesine izin vermiyoruz; “Hasta var!” diyerek hep beraber, dayanışma içindeyiz
şimdi.
Teyze
tekerlekli sandalyede otururken gülümsemesini saçıyor etrafa olan bitene karşı
tepki sanki. Hastabakıcı:
“ Gördün
mü abla?” dercesine haklılığını kanıtlar eminliğinde. Ben bir yabancının kolumu kurtarma
operasyonuyla birlikte aslında kendini
içeri sokma telaşındaki Donkişotluğundan gururlu, ama aklımızın bir yanında ineceğimiz
durağın bir hasta ziyareti bilinciyle biraz mahzunuz.
Kavganın birazdan hangi ara olduysa
gülüşmelere yerini bıraktığı şaşkınlığıyla çıkıyoruz yukarı yukarı..
Adliyelerinin
önündeki kavgalarını ana haberlerde sıkça izlediğimiz bu büyük kentin, bu büyük
hastanesinin, büyük asansörünün kapısından girerken aniden alevlenen ve sönen kavgaya şaşkın bakarken diliyorum ki
bu hastanedeki, tüm hastanelerdeki ve doktorsuz olan tüm hastaların büyük-küçük
tüm dertleri şifa bulsun ve bu yapay kavga gibi çabucak sönsün de yerini
yüzlerdeki tatlı gülümsemelere, yaşam sevinçlerine bıraksın…
18.07.2012