13 Şubat 2012 Pazartesi

BEYAZ YAPRAKTAKİLER

         Okumuş olduğum yüzlercesinde ve okumadığım <kim bilir kaç tanedir?> sayısızca kitabın, hikaye olsun, roman olsun, şiir olsun ve daha nicelerinin  yazımı zor aşamalardan geçmiştir.
        Zorluğu en çok ilhamı beklerken yaşanmıştır.  Kağıt önünde, kalem elde çok kala kalınmıştır. Önündeki kağıtlara bir çizgi çiziktirip olmadı diyerek mıncıklanarak kaç kağıt fırlatılmıştır oraya, buraya, çöp sepetine. Ya ödev yapan çocuklar? Öğretmene beğendirme, iyi not alma kaygısıyla kaç kağıdı ilk harfi kondurur kondurmaz kağıda, beğenmeyerek buruşturup basket etmişlerdir.
      Ya sevgiliye yazılacak mektuplar? Bir de ilkse, bir de zorsa söylenecekler, öyle bir çırpıda tıkır tıkır yazılmamıştır. Ondaki ilham daha bir nazlanır olmuştur.
        Buruşturulan bu kağıtların içinde, öfkelerimiz, beklentilerimiz, kendimize kızgınlığımız, beğenisine sunacaklarımıza kızgınlığımız, hasretimiz, tutulmuş, tutulmamış dileklerimiz umutlarımız, gelip yarım kalan ilhamlarımız, deyip pişman olduklarımız, diyemediklerimiz, başlayıp vaz geçtiklerimiz, köğüklerimiz, ağız buruşturmalarımız, burun kıvırmalarımız, cık cıklarımız, savurganlığımız, sevgimiz, zamanımız... neler  yoktur ki içinde. Buruşturulmuş,  ufak bir çizik çekilen, bir söz, bir dize yazılan nice nice beyaz kağıtlar. Bu kağıtlar derlenip, toparlansa ne  şaheserler oluşurulurdu kim bilir? Hangi yaşanmışlıklara şahitlik etmişti, yaşanacakların önüne geçmişti bu boş kağıtlar, hangi söylenen söz geri alınmıştı?
          Bir arkadaşım kitabı  "Her kitap bir insandır." diye tanımlamıştı.Ben ce de öyle, insana verdiğim değer kadar değer veririm, içindeki  yaşamlardan ötürü. Hangi kitabı elinize alırsanız alın, dikkat edin içinde, bir yerde, genelde de baş sayfalarda muhakkak boş bir ya da birkaç yaprak bulunmaktadır. Bunu insanların anlatmak isteyip de anlatamadıkları için, anlatmak istemedikleri için ya da okuyucunun eksiklikleri tahmin edip ufak dokunuşlarla boşluğu doldurmaları için ayırdıkları bir sayfa diye nitelendiriyorum ben. Biz de öyle değil miyiz? Kendimize sakladığımız beyaz yapraklarımız yok mudur? Her anımızı yakınımızdakilerle bir şekilde paylaşsak da paylaşmadığımız bizde kalan anlarımız  vardır değil mi?
Veya her hangi bir sebeple yaşamayı ertelediğimiz, es geçtiğimiz anlarımız, günlerimiz, boş yapraklarımız  vardır hepimizin. 
       Evet kitaplardaki boş beyaz yapraklar, sayfaları çevirirken, önemsemeden geçiştirerek çabucak onlarca, yüzlerce iz bırakarak parmak temasıyla çevirdiğimiz. Dirseğimizin hoyrat ağırlığıyla ezişlerine maruz kalıp kıvrılan, önceki olan yazılacaklardan vaz geçilmiş beyaz yapraklar. Oysa her sayfa çala kalem dolu dolu yazılabilmeliydi..
       Yaşamdaki başlayıp da boş bıraktığımız, ertelenen, yaşanmayan anlarımız da dolu dizgin tadını çıkara çıkara yaşanmalıydı. Boş sayfalardaki bıraktığımız parmak izlerimiz gözükmese de, sayfalar hep beyaz görünse de izlerimiz, oradadır. Yaşarken atladığımız günler,anlar da öyle... Yaşanmasa da orda öyle tarihimizin yapraklarında  bembeyaz, tertemiz durmaktalar.
       Yapacağımız tek şey gelmeyen ilhamlara kızıp kağıtları buruşturmak yerine; kalemin bizi sürüklediği dizelerle yolculuk yapmak, kitaplardaki boş bırakılan yerlere dirsek dokunuşlarıyla rötuşlar yapmak ve en önemlisi geçmişimize olta atarak boş bıraktığımız tarihimizin yapraklarından birini çekerek gönlümüzce yaşamak olmalıdır.

                                                                        Günay UZUNER        
                                                                          14.02.2012            


FBM blogerleri arasında yaptığımız yarışmadaki "beyaz yaprak" konusu için yazılmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder