Bayrağımızı
çok seviyorum… Şoven duygularım depreşip duruyor tüm bayrakların en güzeli diye
düşündüğümde de, içim ısınıyor ne yalan söyleyeyim ona dokunduğumda.. Öyle ya var
mı daha güzeli.. O benim özgürlüğümü, özgür olma isteklerimi, kısıtlanma hallerimi,
tutsaklığımı özgürlüğün onurla özdeştiğini yaşatıyor içimde an be an.
Hele
de hikayesini eşsiz buluyorum.. Doğuş söylencesi dilden dile kuşaktan kuşağa
sürüp gelmiş büyülü bir efsane
diyebilirim. Efsane diyorum ya bu gün Stellarium Programının Planetarium
Programı Kosova Savaşı’nın (28 Temmuz
1389) koordinatlarına ayarladığında göle
yansıyanın Ay ile Jüpiter Gezegen’inin Güneşten aldığı yansımalarla beş köşeli
yıldız görünümünde olduğunu apaçık gösterdiği bayrağımızın yaradılış destanını
kanıtlamaktadır. İşte bu efsanenin efsunuyla gururum pekişip devleştiği anlar çok
olmuştur, kendimi bildiğimden bu yana.
Cumhurbaşkanlık binasında, mecliste,
başbakanlıkta, valilik binalarında, kaymakamlıklarda dahası devleti temsil eden
her yerde,halkımız eşit diye, konsolosluklarda, ateşeliklerde, Birleşmiş Milletler binasında
özgür ülkeyiz diye dış ilişkilerde biz burdayız diyedalgalanıyorsa bayrağımız görünürde millet adına bir sorun yoktur ve bu ülkenin
özgürlüğünü simgeler bayrak..
Ulusal Kurtuluş Günlerinin yıldönümlerinde
baş tacımız olmalı bayrağımız yüreklerimizde olduğu gibi her zaman.. Olmazsa olmaz!
Ülkende yaşarken bayrağın sürekli elinde
dolaşıyorsa özgürlüklerimizde bir sorun vardır diyebiliriz. Çamaşır
mandallarıyla kopuk düğümlü kirli
çamaşır iplerine , paslı balkon demirlerine gelişi güzel tutturulmuş , asıldığı
yerde yıllanmış, kirden tozdan kararmış, rüzgardan yırtılıp uçları
püsküllenmiş, yağmur, sıcak, soğuk, rüzgar derken lime lime olmuş bayrağımız
bizim mi bayrağımızın mı özgürlüğünü sembolize ediyor bilemiyorum. Kime neyi
kanıtlıyoruz anlamıyorum… Bu ısrarcı tutumumuzla Bayrağımızı esir aldığımızın
farkında değil miyiz, şoven duygularımızın bizi esir aldığı gibi..
Seçim arenalarında mitinge gelenlerin
ellerine tutuşturulan bayrakların şahitliğinde söylenen yalan vaatleri sarf ederken
varlığının, değerinin farkında mı ki siyasiler, resmi olmayan bir kutlamanın
coşkusunda yokluğunu fark edebilip sorguluyorlar bayrağımızın. Varken yok
saymak kadar suç var mıdır ki; bu ağır suçu işleyenler yokluğunu
sorgulayabiliyorlar yalandan…
Elbette Bayrak bir askerlik ritueli için en
önemli unsur olmalı, lakin asker uğurlamalarına şöyle bir göz atarsak
Bayrağımızın o coşkulu gençlerin elinde , boynuna bağlı uzunca istençsiz de olsa yerde sürüklendiğini
üzüntüyle görebiliyoruz, uyar da bi gör bakalım...
Bir maçta elinde Bayrak sallayan fanatik
taraftarın ağzında küfürler savurarak bayrağımızı sallaması bayrağımızın
asaletine gölge düşürmüyor da nedir, hele de bir kavga anında bayrağı avuçlayıp
sopalarıyla birbirlerine girişmeleri yok mu sözüm ona o çok sevenlerin, üzüntüyle öylece seyreyliyoruz biz
de...
O kadar seviyoruz ki bayrağımızı arabamızın
arka camının önüne fon yapıyoruz ne ala
sonra da elimizde ne varsa fazlalık ya da inince çöpe atılacak çer çöp
hiç düşünmeden üzerine şöyle bir fırlatıyoruz oturduğumuz yerden..ne yazık...
Ulusal Bayramlarda çocuklarımızın eline tutturduğumuz
bayraklara bayram bitince bir bakalım tören alanında kaçımızın ayakları altında
veya bayrak motifli balonların tekmelerimizle oynaşıldığı , patladığında yerde
öylece kalıp adımlarımızla ezilmeye maruz kaldığı… Ya da bayrak törenlerinde
yapılan saygısızlıklar ve görmezden gelmeler…
Örnekleri o kadar çok ki.. Bayrağımızı
hoyratça kullandığımızın saymakla bitmez…
Bayrakların anlamını özümsememiz gerekiyor. Bayrak önce kendimizi, ulusal varlığımızı,
İnsanlık onurunu , Özgür Ülke oluşunu ülkemizin, burada yaşayan insanların
barış, refah, bolluk- bereket içinde mutlulukla özgürce yaşadığımızı sembolize
ediyor. Onu şahlandıran insanların emeklerini,
canlarını ifade ediyor.Bayrağımıza değer veriyorsak eğer önce bu
değerlere sahip çıkmalı , saygı göstermeliyiz. Ülkenin yönetimini devralınca
da yabancılara peşkeş çekmemeliyiz.
Ben bayrağımızı çok seviyorum.. görüp
görebileceğim en güzeli bayrakların.. Onu
ancak yurt dışına çıktığımda kendimi tanımlamak için yanımda taşırım beni tanısınlar
“Ben Türküm !”diye.. Sınır kapılarında görmek isterim. Burası benim ülkem ,
dünya alem bilsin diye.. bütün resmi binalardaki gönderlerde görmek isterim
bütün halk bu bayrak altında eşittir diye., yurdumun en yüksek tepelerinde
özgürce salınsın isterim, özgürlüğümü hissedeyim diye… Özgürce salınsın ki o
bayrağın özgürlüğü uğruna can veren şehitlerimiz de ; “Ecdadımız
çok mutlu” deyip rahat uyusunlar isterim cennetlerinde…
Ben bayrağımızı çok çok çok seviyorum, bunu
kendi ülkemde barış ortamında kimseye kanıtlamaya ihtiyacım yok, kimseyi de
sorgulamaya.. Kutsal değerlere sevgi yürekte yaşanır, davranışlara yansır..
Marifet onu elde gezdirmek değil özgürce dalgalanmasının ve gölgesinde
yaşayanların barış içinde kardeşçe, huzur ve mutlulukla yaşamasının mücadelesini, gerektiğinde de göz kırpmadan bu
değerler uğruna canını vermektir.
“ Nevruz Günü” alanlarda Türk Bayrağı’nın
yokluğunu sorgulayanlar, bir pop konserinde bayrağın yokluğunu neden
sorgulamazlar ki. Bir yılbaşı kutlamasında veya… Bir parti toplantısında ya da…
Topluca gittikleri kamplarda… Dinsel ayinlerde … Oy için kalabalığa
karıştıklarında, çarşı Pazar dolaştıklarında… Amerika’daki villalarında ya da…
Ya da ya da Bayrağın en kutsandığı en büyük ulusal bayramda Cumhuriyet
Bayramında bayrağa yapılanları , bayrağın temsil ettiği halka saldıranları,
bayrağımızın boyalı gazlarla boyandığını , yerlerde sürüklendiğini,
kendilerinin oradaki , bayramlardaki bayrak geçitlerinde yokluklarını neden
görmezler, sorgulamazlar?
Biz
bayrağımızı ve varlığımızı yeniden kanıtlama ihtiyacında mıyız ki hele de
kendimize, yokluğunu sorguluyoruz, Türkiye Cumhuriyeti olarak baharın gelişini
kutladığımız eğlence olarak gördüğümüz
bir günde. Yoksa Diyarbakır valiliğinin gönderinde , Güneydoğu
sınırlarımızda bayrağımız dalgalanmıyor
muydu?
Ergenekon Destanında bolluk bereketlik
aramak için yollara düşmüştü Türk Halkı, kıtlıktan yokluktan kaçarak Anadolu’ya
gelmişti. Ergenekon’dan çıkışın yıl
dönümüydü bir bakıma Nevruz Türklerce… Aradığımız bereketli topraklara kavuştuk
çok şükür, çok şükür de bereketini ne kadar üleşebiliyoruz birlikte düşünülür..
ne kadar doygunuz hepimiz, Anadolu pastasından hepimize pay düşüyor mu, ne
kadar? Bizim insan severliğimiz, dostluğumuz, aç yatan komşumuz olduğunda
üzüntüden uyuyamayan hassasiyetimiz, birileri ağlarken gülmeyen
gönüldaşlığımız, dahası özgürlük
tutkumuz nerde?
İnsanlar kendilerini nasıl ifade ediyorlarsa
öyle ifade etmeliler, nasıl eğlenmek istiyorlarsa başkalarına zarar vermeden
öyle eğlenmeliler.. Bizde başkalarının her hareketine müdahale tavrı ve
haklılık payı fazlaca gelişti.. Türk olmayanlara devletin dayattığı “ Türksün!”
kimliğini biz de halk olarak dayatmaya başladık. Çok da çabuk unuttuk
asırlardır dostluk, kardeşlik ve barış içinde huzurla yaşadığımızı… Herkes
ulusal kimliğinin üstünlüğünü savunur kendi ırkından, ulusundan başkalarının
yaşamaya iyi yaşamaya hakkı olmadığını savunur oldu. Oysa asıl olan ulusumuzun üstün niteliklerini
yaşamak ve yaşatmaktır.
Ben Türküm.. Bir Gürcü ile evli bir Türküm. Türk olmakla gurur duyan bir Türküm.
İlk öğretmenlik yıllarımı Diyarbakır’da Kürtler’in dostluğunu paylaşarak
yaşadım. Çok kürt komşum, arkadaşım
oldu; ve de laz, ve de Gürcü, ve de Çerkez, ve de Abhaza, tabiî ki de Türk…Söylemem
gerektiğinde her daim söylemekten de gurur duyuyorum Türk olduğumu .. Yaşantımca edindiğim “Türk
olma “ erdemlerini yaşamaya, davranışlarımla yansıtmaya hep özen gösterdim. Bu
günümüzde yaşamamızı sağlayan aziz şehitlerimizi her an saygıyla andım, gazilerimize
saygılarımı , şükranlarımı ifade ettim…Değerlerimizi o kadar güzel ve doğru yaşadım ki Türklüğümü
kanıtlama ihtiyacını hiç hissetmedim…
Ben Türküm, Ülkemi, Halkımı, Bayrağımı çok
seviyorum.. Yalnızca ülkemdeki değil,
Dünya’daki bütün insanları seviyorum.. Nerede ezilen bir halk varsa kendimi
onların kardeşi görüyorum.. “ Yaşasın Halkların Kardeşliği” sloganını şiar
edinerek kendi halkımın ezenden yana değil ezilenden yana güçlü bir halk olarak
; yürekten sevdiğim güzel bayrağımızın
altında ilelebet özgürce yaşamasını , gölgesinde hiçbir gözü yaşlı, aç,
tutsak,düşünmeyen, cahil,
mutsuz, kavgalı insanın olmasını istemiyorum…
Tüm Asya Halklarının Kutladığı Nevruz
Gününde “Senin bayramın, Benim bayramım” çekiştirmesinden uzak, aynı
topraklarda, aynı güneşin altında yaşayanlar olarak önemli olanın; kardeş
kavgasına son verilerek yeniden aynı sofralarda yemek yiyip, el ele, türkülerimizi coşkuyla söylerken, aynı ateşin üstünden gülümseyerek
hep birlikte atlarken elimizdeki güllerle barışa el sallamak, özgürlük
türkülerini gökyüzüne uçurarak bayrağımızı Yurdumuzun semalarında coşkuyla
dalgalandırmaktır.. İşte o zaman kuşlar da bizi görünce ürkmeden
kanatlanıp gönüllerince şakıyarak kanat çırpacaklar gökyüzünde bayrağımızla birlik…
23.03.2013
GÜNAY UZUNER
BAYRAKLAR 🌋 26042017
YanıtlaSilBayraklar bir milletin taa kendisidir,
İşin aslı astarları hakikatler budur,
Kanla elde edilen en güçlü tapudur,
Devletlerin şanı! Şerefidir Bayrak.
26042017 şiir yazarı İsmet GÜR