11 Mart 2012 Pazar

POZANTI' DAN SİNCAN'A


      “ Çocuklar Pozantı’dan  Sincan’ a alındı!”
       Durumu kurtaran müthiş bir haber.
      Aileler nakil araçlarına el sallıyor sevk sırasında göremedikleri çocuklarına küçücük camlarından.. Hiçbir şey yapamamanın verdiği burukluk üzerlerine olanca ağırlığıyla çökmüş, el sallıyorlar sadece cezaevi aracına… Çocuklar çocuklar  içerde .. halleri… halleri perişan… halleri kaygı yüklü… halleri  titremekte bedenleri .. korku yüklü…
    Çocukların zorunlu nakilleri görev erbabını rahatlatmaya yetmişti bile, bu cenahta rahatlık hat safhada. Yapılacak çok şeyin olduğu bilincini saf dışı bırakarak  ne de lsa suçlular mantığıyla hareketi görev belleme maharetini gösterebilmişler.
      Bu çocuklar yıllarca  insanlık dışı muameleye maruz bırakıldıklarını yakınlarında ikamet eden ailelerine iletemedikleri halde Sincan’da yaşadıkları olumsuzlukları kime , nasıl ve ne vakit duyuracaklar ?
     Aslında soru yersiz oldu. Devlet çocukları yanı başına , bağrına ,yakınen himayesine aldı, Pozantı taaaa Adana’da devletin kolları oralara nasıl uzanır(?) Artık Sincan’da   pek bir sorun yaşanmaz , yaşanmaz da  tek kişilik odalarda dertleriyle baş başa tecrit edilmiş olmzlar mı. Bu izole ediş çocukları sosyallikten uzak, içe dönük kişililikler oluşturarak yaşadıkları travmalara daha büyük travmalar oluşturarak  psikolojik çöküşlere neden olmaz mı?
    Birilerinin aklına hiç  gelmez mi ki Pozantı’ daki  yönetim ve çalışan kadroyu başka bir cezaevine  içeriye almak bu sorunu kökten olmasa da bir biçimiyle çözeceği. Doğru tebdil-i  mekanda ferahlık  vardır, ortam değiştirmek, olumsuz atmosferi  bertaraf çocuklara da iyi gelecektir de ruhsal yapılarını  düzeltelim derken ailelerinden uzaklarda ne denli güvende hissedeceklerdir kendilerini…     
        Aileler bu yoksullukla, iş güç arasında ne sıklıkla görebilecekler yavrularını.  Birilerine günübirlik kırkbeş dakika olan Sincan- Pozantı yolları, birilerine onüç-onbeş saat ayda yılda bir olur yollar uzar da uzar zaman uzar da uzar hasret yollarla uzar, çoğalır çoğalır burunların ucunda tüter…
   Çocukları suça iten nedenleri düşünmek bile istemiyorum. Deştiğinde her birinin hikayesi ayrı hüzün vericidir eminim.. Yaşadıklarına gelince, suçlu da olsalar, mahkum da devletin korumasında olmaları tartışmasız olması gerekendir. Hele bir de devlet yetkililerince işkenceye, tacize, tecavüze maruz kalmaları her ne ise cezaları  kat be kat ödenmiş fazlasıyla; acıyı, kederi, sönmüş umutlarını, çocuk yaşta yıpranıp, yaşlanmış bedenlerini, çektikleri çileleri üstüne kata kata kat be kat ödenmiş bile  cezaları çoktan peşinen.
      Yapılacak tek şey var kanısındayım; çocukları serbest bırakıp, ailelerine teslim etmek, onarılması mümkün değil ama  hafifletir bir nebze de olsa acılarını; ve de sosyal ve psikolojik destek yardımıyla iyi bir terapiden  geçirerek, eğitim olanağı sağlayıp; yaşama , insanlara olan inançlarını yeniden güçlendirmek…   Böylece devlet de kendinden beklenilen güven ortamı sağlamanın  denetim  zafiyetini  geç de  olsa  gidermiş, devlet olmanın gereğini  yerine getirmiş olacaktır.. Gerçi adalet bakanı onlara cennet vadetmediklerini sylemişti ama...
     Umarım ki hak ettikleri cezayı alırlar; suçlulara uygulanan  cezai işlemlerin kamuya duyurulması da  kaygılı yüreklere bir damla su  serpecektir.. Pozantı’dan Sincan’a giden yollar daha meşakkatsiz ve kısa olacaktır.
   Umuyoruz, bekliyoruz…

                                                                                          10.03.2012
                                                                                     Günay UZUNER

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder