YİTİK SEVDA
Sevdaları bıraktığımız yarınlar çıkageliyor bir bir, bir sen yoksun altı aydır, nerede, nerelerdesin şimdi o sevdaları yaşamaya… ?
Bak bir sömestr daha geldi.. ilk sömestrımızı anımsadım dün gece. 1980 Şubat'ıydı. “Gitmeyelim” dedik memlekete on beş gün nedir ki gelir geçer, zaten yeni gelmiştik Gisto’ya. Karda beş saat yürümek de vardı valizle hem de. bize eşlik eden köylülere yük olmak da. Evimizde tedariksizlikten yokluk vardı, buraya geldiğimizde kış birden bastırdı. Zaten bir kışlık erzak alacak paramız da yoktu henüz maaş alamamıştık.. İlçeye giden köylülere bir – iki kilo erzak siparişiyle, yoğurt, yumurtayla geçiyordu günler, olsundu, eziyet de olsa, yokluk da olsa biz burayı sevmiştik. Hem köyü, köylüyü tanımak için güzel bir fırsattı da; ne de mutluyduk ki.
Benim Anadolu’da , uzaklarda, bir köy okulunda çalışma hayalimin peşine takılıp gelmiştin sevdan uğruna. Sonra beni kıskandıracak ölçüde senin daha büyük sevdan oldu Diyarbakır ve Diyarbakırlılar, sen de onların. Ömrünce o sevda uğrunda yaşantımız şekillendi.
Tatil bitmek üzereyken Cuma akşamı radyodaki bir ses içimize bastırdığımız, bizim İzmit’e, ailelerimize özlemimizi açığa çıkardı. Birbirimize sarılarak sevinçten hoplayıp, zıplamaya başladık: ”Kötü hava koşulları ve yakıt sıkıntısı yüzünden okullar bir ay tatil edilmiştir.” diyordu spiker. Kış şartları ağırdı evet ,bu sığınılacak bir nedendi… ülke iyiye gitmeyen bir sürece girmişti.
Bizim için gitmek her açıdan zor olsa da özlem ağır basmıştı. Trenle gitmeye karar verdik.
Hemen hazırlanıp sabah yola koyulduk birkaç köylü, birkaç katır valizimiz ve biz. Döndüğümüzde çay bardaklarında da yarım bıraktığımız çaylar öylece duruyordu, gece donmuş kimi günde erimiş olarak. Döndüğümüzde o küçücük evimize ailemizin üç kişilik olacağı müjdesiyle ayrı bir gururluyduk, kaygılıydık da.
Doğa koşulları yazda da kışta da hayli zordu, daha zor olanı ülkede yaşam savaşıydı. Sen bütün şartları zorlarken, yaşama tutunmamız için bizi de koruyup kolladın, bir çok yoldaşı koruyup kolladığın gibi. 80’li yıllarda bir liman oldu bize Gisto sığındığımız.
Geçen sömestrda hep birlikte Antalya’daydık. Torunlar bıcır bıcır etrafımızdaydı. Ne çok mutluydun, mutluyduk. Bu tatilde de ailemizle birlikte olacağız. Akşama evlatlarımızın yanına Antalya’ya gidiyoruz. 1979’da iki kişilik başlayan ailemiz yedi kişilik oldu. Biz orada senden söz edeceğiz, önce seni soracak minnaklar. Sen her zamanki gibi yine bizimle olacaksın.
Yaz çabucak geçti de sonbahar geçip gitmek bilmedi. Eylül tadındaydı günlerin sıcaklığı, hala yapraklar ağaçların dallarını terk etmediler. Yağmur yağmıyor ıslanmayacaksın diye sinsi bir sevinç içindeyim. Sular azalıyormuş, umurumda olmuyor hiç olmadığım bencillik hakkımı senin için kullanmaktayım.
Kar yok ama bugün hava hayli soğuk, içim üşüyor sen üşürsün diye oysa sen pek üşümek bilmezdin. Toprak da sıcaktır he mi, zaten köyüne de yakınsın. Nedense güven içindeyim, köye yakın olman, annenin, babanın, abilerinin yanı başında olman rahatlatıyor beni.
Ölümün şekli nasıl olursa olsun, ne kadar feci olursa olsun, ölenin yaşının da bir önemi kalmıyor, ölüm zamanla sade adıyla kalıyor. İlk günden beri vakit geçtikçe, yarınlar geldikçe bir bir, sevenlerinin yüreğindeki acı katlanarak çoğaldıkça özlem de çoğalıyor, yalnızlık da, sevgi de. Kalbi ağlıyor insanın gözü bırakıp gözyaşlarını.
Göz yaşlarımı hep sakladım, kalbimden akıttıklarımı da… görmesinler diye kalpyaşlarımı kalabalıklardan kaçacağım alanıma evimize sığındım, seninle baş başa kaldım, hep söyleştim hep söyleştim. Meğer ne çok şey varmış konuşacak. Ne büyük sevdamız varmış yaşanacak. Böylesi de mutlu ediyor insanı, acılarla beraber yaşamın güzellikleri, gelen günlerin o büyük hasretimizin gelişini müjdelemesi, ve de nefes almak başlı başına ne de güzel doğrusu.
“Ne hoş bir güzelliği vardır” diyor Virginia WOOLF ve devam ediyor ;
Hafif adımlarla
Dünyadan gülümseyerek geçenlerin,
Kimseye bir kötülüğü dokunmadan
Yaşayanların.
Onurlu bir yaşamı seçenlerin."
Hep o büyük hasretin yolunda onurla yürüdün, çabaladın durdun, yitik bir sevdaya tutulup yarınlara ertelesek de sevdamızı bilesin ki ben de senin sevdalandığın o büyük hasrete, o büyük sevdana tutkunum. Kış çabuk geçecek, sen üşüme sakın, bahar gelmekte memlekete…
Günay UZUNER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder