23 Ekim 2011 Pazar

CAN’IN BALONU NEREYE UÇTU?


      Sonsuz mavi semaya çevirmiş başını, gözleri bir noktaya çakılmış yükseklerde çook uzak yükseklerde  belli belirsiz bir karartıya odaklanmıştı. Rengi kaybolmuştu çoktan , gözünün önünde dolanan  karartılar da olabilirdi gördüğünü sandığı. Göğün yüksekleri, evrenin derinlikleri içinde kayboluvermişti kırmızı balon. Gözünün kestirebildiği son noktadan ötesini göremiyordu artık. Öylece kalakaldı aklına takılı soruyla…
      Az önce gözlerini ovalamaktan bulaşan gözyaşlarının, üzerindeki top tutarken yapışmış tozla kavuşup yol yol iz yaptığı ellerine kim tutuşturduysa kırmızı bir balon tutuşturmuştu Can’ın. Bir el nasılsa balonu eline verdiğinde son bulacağını sanmıştı acılarının. Sıkıca  kavrayamamıştı balonun ipinden nedense,uçuvermişti işte; göğün yedi kat üzerinde bilinmezliklere doğru uçup gitmişti.
       Balon uçuvermişti bilinmezliğe…
       Sabaha karşı annesinin nedensizce, genç yaşta yapayalnızken sonsuzluğa  göz yumması gibi. Öğlen sularıydı her halde, nerelerden geldikleri bilinmez bir güruh insanla, en kıymetlisini nereye gittiği belirsiz son yolculuğuna uğurlamışlardı. "Cennette şimdi o." dediler. Neresiydi orası, bilen var mıydı, o nu da götürseler arada bir anacığına...?Can ağlıyordu…Gözleri bu coşkun yaşlarını pınarının kaynağı belirsiz oluklarından sağanak sağanak boşaltıyordu… Gidenlerin,  önemi yoktu onların hiç;ardlarından öylece bakakalmıştı. Sadece bakıyordu gözlerini ovalayarak. Biri eline bir balon tutturmuştu o an kırmızı… Gidenler kaybolmuştu ilerlerde bir yerden, balon da kaybolmuştu yükseklerden bir yerden…  
       Can bebecik ana rahmine düşmüştü, anne- babası bihaber döllenmişti orada yıllar önce günün birinin bir saatinin anından birinde. . Yumurta  sessiz sedasız embriyoya dönüşüvermişti. Bir zaman geçti şüpheler uyandı anneciğin yüreğinde. Galiba bir can beliriyordu içinde bir yerlerde. “Nasıl bir şeydi bu, kimdi, kime benzeyecekti, ne olacaktı büyüyünce?” Heyecanlar soruları bastırdı, sorular heyecanını. O karanlık bir dünyada büyüyüp şekil aldıkça,ellenip ayaklandıkça  ona dair soruları da çoğaldı anne- babanın. Oda onları merakta mıydı bilinmez?
       “Hayat iki dipsiz karanlık ortasında bir kibrit şulesidir”  der yazar  İbrahim  Habip Sevük. Doğumla başlayıp ölümle sonlanan hayat denilen olgunun bu koca evrende, bu evrenin milyarlarca milyarlarca yaşının yanında önemi nedir ki? Bir kibrit alevi yanar ve  söner… Yandığı o anlık süreçte ışıltısı kiminin yüzüne yansır, kiminin elini yakar, kimine renkli düşler bahşeder ve bu kimilerinin kim olacağı, kim olduğu meçhuldür.
          Günlerin birinde, bahar mıdır, yaz mıdır, ekinler sararmış mıdır, güller açmış mıdır, anne yaşam gailesinin ardı sıra  acısıyla depreşirken zamanın neresinde olduğunun farkında olamadığı belirsiz bir zamanda  Can bebek dünyaya gelir. Şöyle böyle dokuz aydır karanlık bir küvözde  kendince soluklanmaktayken yarı buçuk aralayabildiği gözlerini kamaştıran bir aklığa ‘Merhaba!’ der. Nereden nereye gelmiştir ki? Burası  ne kadar kocamandır? Başının üzerinde seyirtmiş onlarca yüz, her kafadan ayrı ayrı çıkan anlamsız sesler, karma karışık renkler hepsi hepsi yabancıdır ona.
     Günler geçip durur, geceler geçip durur, hiçbir şey tanıdık bildik değildir Can bebek için , annesi babası için de öyle. Büyür, serpilir Can, dillenir, ayaklanır. Önünde ne kadar süreceği belirsiz uzunca bir yaşam vardır. Bu yaşamın ona neler getireceğinden habersiz, kah gördüğünü ,duyduğunu,öğrenmeye kah bilmediğini ama bilmesi gerektiğini zannettiğini bilmeye çabalarken ne çok ne çok bilinmezliklerle karşılaşacağını bilmemektedir.
        Aza indirmek gereği sanıldığından; bilmediklerini bilmesi için okullu olur  Can.  Farklı kaygılarla kendi gibi  olup da  kendine  niçin benzemediklerini anlayamadığı yüzlerce emsali de okula bilmediklerini bilmeleri için gönderilmiştir. Bilmezler ki bilinmeyenlerin sonsuz olduğunu, insan aklının bu bilinmezliklerin hepsini öğrenmesinin imkansız olduğunu.
       Gün gün yeni bilinmezlikler denizinde kulaç atmaktadır artık. Kimi gün öğrenmişliklerine mutlanır kanosuyla uçar gider okuluna, kimi gün öğreneceklerini buz dağları gibi devasa gördükçe öfkesi kasırga olur, bodoslama dibe  vurur. Hiçbir gün diğerine aşina değildir. “Tamam buraya kadar, her şeyi bi tamam öğrendim .” ne vakit diyecektir? Bunun bilinmezliği içini  bir kurt gibi kemirmektedir.
        Hesap öyle büyüktür ki sonucunu bulana dek evin yolu uzar gider her gün. yine bir okul dönüşünde uzar gider bildiklerinin bileceklerinin hesabını tutarken evin yolu.. Annesi bir bilinmeze göz yummuştur sessizce. O göz yaşlarını akıtırken  ardından; nedendir, kimdir bilinmez, bir el,  bir kırmızı balon tutuşturmuştur eline.
       Hayatı iki dipsiz karanlığın arasında seyretmektedir artık Can’ın.
      Halka halka eklenmiştir birbirine bilmediklerimiz, bilemediklerimiz. İlk halkası dünlerin, son halkası da yarınların sisleri içine gömülen bir bilinmezlik örüntüsüdür. Bu günü gözlediğimizde birkaç halkası aralardan ayrılmış, hiçlikte sarkmakta, uçları nerdedir bilinmez birbirine eklenecek günü beklemektedirler. Beklemektedirler ki  içimizdeki karanlıkları kıvılcımlaştıracak ışık halkaları kaynaşıp eklenecek, bilinmezliklerin bilemeyeceğimiz kadarı bilinebilmiş olacaktır.
       Yaşam içinde  günü yaşarken halkaların kopukluğunu , hayatımızın kendi başına  bilinmezliklerin çokluğuyla dop dolu ve çok uzun;   evrenin büyüklüğünün yanında bir kibrit alevi kadar kısa olduğunu ve evrenle ilgili çok şeyi biliyor, ama yine de kendimizi  bilmek adına  soru sormaktan alıkoyamıyoruz: Can’ın balonu nereye gitti, annesi nereye?

                                                                                                  22.10.2011                      
                      Günay UZUNER                  
              
"bilinmezlikler" le başladık FBM blogerleriyle yazarlık yolculuğumuza, umarım bu bilinmezlikler yolumuzu güzelliklere çıkarır..             

2 yorum:

  1. "Can’ın balonu nereye gitti, annesi nereye?"
    bilinmez ki.

    can belki hayatı boyunca bedenini sarsan bir soru işaretinin cevabını bulmaya çalışacak.
    hayat zincirinin kayıp halkalarını birleştirip üzerinde akrobatik hareketler yapmak isteyecek.



    cevapları alınca tüm bunların ne anlamı kalacak ki?

    YanıtlaSil
  2. Bireysel Yöneticilik Eğitim Bölümü

    Bölümümüzün dahil olduğu "Bilinmzelikler" konulu yarUÇTU? ışma neticesinde "altmisaonkala" sitesinde yayımlanan CAN’IN BALONU NEREYE başlıklı yazı okunmuş ve incelenmiştir.Sonuç aşağıdaki gibidir:

    Ölüm,yeni bir başlangıç mı;yoksa başlayan bir sürecin yeni bir dönemi mi?İşte size bilinmeyenlerden bir tane daha..."Bilinmezlik" konusuna Can'ın hayatından bakmak, yaratıcı ve çekici olmakla birlikte konuya farklı bir boyuttan bakmamıza yardımcı oluyor...

    Hayatın gerçekleriyle özdeşleşmiş bilinmeyenler...Bu konu daha iyi yazılamazdı.Elinize sağlık...

    YanıtlaSil