14 Kasım 2011 Pazartesi

İLK YAĞMUR DAMLASI

                                                                                    
GİZLER



Çay içmekteydiler Sarayburnu’nda

Bardağın ince belinden sıkıca tutunarak

Birbirlerine sarılmaktı oysa, içlerinden geçen.

Simitin kokusu da sinmişti ciğerlerine

Soluduklarıysa  birbirinin kokusu.



Ordan burdan konuşuyorlardı,her zamanki gibi

Konu uğramıyordu kendilerine hiç.

Yan yanaydılar, çok uzaktılar,

Duygularına tutsaklıktandı dokunamayışları

Korkuları haykırmasındandı gözlerinin

Yürekten değildi ,çakışmasını arzulamadıkları.

Gözleri yüzlerce kez hatmetmişti

Batık bir ecnebi gemisinin ismini

“Selin-s, Selin-s, Selin-s, Selin-s…”diye.

Dilleriyse “Sensin ,sensin sevdiğimsin!” dercesine

Ucundakini salıverememe derdinde.



Farkında değillerdi çayın bitip

Defalarca dudaklara boş gidip geldiğini bardağın

Denizin sahile kavuşacağını sanarak

Med- cezirlerinin beton duvara çarpması gibi.

Dillerinin ucuna gidip gidip geliyordu

Denizin gel gitleri gibi aşkı itirafları

Çiçekçi kadın kaç kez yoklama çekti

İnşallah kavuşursunuz” dualarıyla.

Kaç saati birbirinin üzerine devirdiler

Akrep yelkovandan daha bir hızlı

Hava da kararmıştı çoktan…

Üç beş yıldız bulutların pencerelerinden dikizliyorlardı onları.

Bulutlarsa resmi geçitteydi ,Aya karşı selamda.

Aysa  bir görünüp bir kayboluyordu.



Bütün lafların belini kırmışlardı da

‘Aman bana ne, falandan, feşmekandan?’

Deyip , ‘ Bir sensin, sevdiğimsin’ diyemediler birbirlerine.

Birine bir cesaret geliyor,biri ayı,yıldızı gösteriyor,

Diğerine gelen cesareti sudan sebepler kırıyor.

Tam söyleyecekti ki genç kız,rüzgarın haşmetiyle

Köpürüp duran denizi koyuldular takibe,

Beynindekiler de rüzgarla beraber yarışıyordu

“Tamam şimdi,dur bekle, oooof..Bu fırtına nerden çıktı?”

Geminin vidaları gacırtıda;“Tam sırası ama, bize ne gemiden?”

“Haydi çabuk deyiver  gitsin!”

Dillerinin ucunda donup kalıyor hayalleri.

Artık içlerini ısıtacak yıldızlar görünmüyor, Ay da yok.

Rüzgar çıldırmış olmalı, dalgalar deli deli vurup duruyorlar duvara

Bu sesler, bu sesler içlerindekini bastırmasalar

Git gide derinlere iniyor yüreklerini dağlayan sızı

Bunca yıldır, böylesine coşkuyla, ahenkle konuşurken, nedendir susulması?



“O beni sevmiyorsa?”

“Ya kızarsa sevdiğini söylediğinde?”

“Ya bırakıp giderse?”

“ Ya hiç konuşmazsa, görüşemezsek?”



Önlerine geçen,’Dur!’ diyen, sorulara yengindiler gene.

Şimşekler çakıyordu uzaklardan

İçlerindeki sesi bastırıyordu göğün karın ağrıları

Yıldırımlar bile kıramadı sözcüklerin dile bağlı zincirlerini.



Bir damla , bir yağmur damlası

şüvermişti genç kızın yanağına

İrkildi… heyecanla… sevdiğinin öptüğünü sanarak

Üşüdüğünü zannetti genç adam sevdiğinin

Çıkardı paltosunu omzundan,sarıverdi sevdiğinin omuzlarına

Sokuldu sevdiğine şimdi o,yaslandı omuzuna

Kolları sarmaladı sıkıca, soğuk bahane tabi..

“Ohh be! “ ydi tabii ikisince de…



Fonda  açıktan geçen bir teknenin hoparlöründeki



“Yağmurun sesine bak,

Aşka davet ediyor…”



Nağmeleri söylüyordu aşıkların yerine  onca zaman ki gizlerini.

Dilinde söyleyemediklerinin biri birlerine

Tercümanı olmuştu ilk yağmur damlacığı

Elleri yoktu onun, tutunamadı yanacığına genç kızın

Yuvarlanıverdi dayanamayarak yerçekiminin gücüne.

Boyundan büyüktü becerdiği iş ama,

Islaklığı kaldı yadında kızın şimdi

Dokunuvermişti dokunamadıklarına

Söyleyivermişti söyleyemediklerini

Omuza yaslanıştı aşklarının ilk sözü

Dünyalar onlarındı, sağanakta ıslanırken



Gecenin bir vaktinde “evli evine” deyip vedalaştılar

Pandora’nın kutusu açılmıştı nasılsa

Umutları bir daha ki çay yudumlarında



Günay UZUNER                         
11.11.2011                          


"ilk yağmur damlası"  FBM blogerlerinin  de  yüreğine  düşmüştü                                                                     
 



1 yorum:

  1. ne de güzel konu seçmişim!
    sıcacık hislerin eridiği, sıcacık bir şiir doğmuş ilk yağmur damlamdan. =)

    YanıtlaSil