23 Mart 2013 Cumartesi

ÇOK SEVİYORUM BAYRAĞIMI Söylemek İcap Etti Bu Defa


    Bayrağımızı çok seviyorum… Şoven duygularım depreşip duruyor tüm bayrakların en güzeli diye düşündüğümde de, içim ısınıyor ne yalan söyleyeyim ona dokunduğumda.. Öyle ya var mı daha güzeli.. O benim özgürlüğümü, özgür olma isteklerimi, kısıtlanma hallerimi, tutsaklığımı özgürlüğün onurla özdeştiğini yaşatıyor içimde an be an.   
 

    Hele de hikayesini eşsiz buluyorum.. Doğuş söylencesi dilden dile kuşaktan kuşağa sürüp gelmiş  büyülü bir efsane diyebilirim. Efsane diyorum ya bu gün Stellarium Programının Planetarium Programı  Kosova Savaşı’nın (28 Temmuz 1389)  koordinatlarına ayarladığında göle yansıyanın Ay ile Jüpiter Gezegen’inin Güneşten aldığı yansımalarla beş köşeli yıldız görünümünde olduğunu apaçık gösterdiği bayrağımızın yaradılış destanını kanıtlamaktadır. İşte  bu efsanenin  efsunuyla gururum pekişip devleştiği anlar çok olmuştur, kendimi bildiğimden bu yana.

  
   Cumhurbaşkanlık binasında, mecliste, başbakanlıkta, valilik binalarında, kaymakamlıklarda dahası devleti temsil eden her yerde,halkımız eşit diye, konsolosluklarda, ateşeliklerde, Birleşmiş Milletler binasında özgür ülkeyiz diye dış ilişkilerde biz burdayız diyedalgalanıyorsa bayrağımız görünürde millet adına bir sorun yoktur ve bu ülkenin özgürlüğünü simgeler bayrak..

   
     Ulusal Kurtuluş Günlerinin yıldönümlerinde baş tacımız olmalı bayrağımız yüreklerimizde olduğu gibi her zaman.. Olmazsa olmaz!
 

    Ülkende yaşarken bayrağın sürekli elinde dolaşıyorsa özgürlüklerimizde bir sorun vardır diyebiliriz. Çamaşır mandallarıyla   kopuk düğümlü kirli çamaşır iplerine , paslı balkon demirlerine gelişi güzel tutturulmuş , asıldığı yerde yıllanmış, kirden tozdan kararmış, rüzgardan yırtılıp uçları püsküllenmiş, yağmur, sıcak, soğuk, rüzgar derken lime lime olmuş bayrağımız bizim mi bayrağımızın mı özgürlüğünü sembolize ediyor bilemiyorum. Kime neyi kanıtlıyoruz anlamıyorum… Bu ısrarcı tutumumuzla Bayrağımızı esir aldığımızın farkında değil miyiz, şoven duygularımızın bizi esir aldığı gibi..
 

   Seçim arenalarında mitinge gelenlerin ellerine tutuşturulan bayrakların şahitliğinde söylenen yalan vaatleri sarf ederken varlığının, değerinin farkında mı ki siyasiler, resmi olmayan bir kutlamanın coşkusunda yokluğunu fark edebilip sorguluyorlar bayrağımızın. Varken yok saymak kadar suç var mıdır ki; bu ağır suçu işleyenler  yokluğunu  sorgulayabiliyorlar yalandan…
 

    Elbette Bayrak bir askerlik ritueli için en önemli unsur olmalı, lakin asker uğurlamalarına şöyle bir göz atarsak Bayrağımızın o coşkulu gençlerin elinde , boynuna bağlı uzunca istençsiz de olsa yerde sürüklendiğini üzüntüyle görebiliyoruz, uyar da bi gör bakalım...
 

    Bir maçta elinde Bayrak sallayan fanatik taraftarın ağzında küfürler savurarak bayrağımızı sallaması bayrağımızın asaletine gölge düşürmüyor da nedir, hele de bir kavga anında bayrağı avuçlayıp sopalarıyla birbirlerine girişmeleri yok mu sözüm ona  o çok sevenlerin, üzüntüyle öylece seyreyliyoruz biz de...
 

    O kadar seviyoruz ki bayrağımızı arabamızın arka camının önüne fon yapıyoruz ne ala  sonra da elimizde ne varsa fazlalık ya da inince çöpe atılacak çer çöp hiç düşünmeden üzerine şöyle bir fırlatıyoruz oturduğumuz yerden..ne yazık...
 

   Ulusal Bayramlarda çocuklarımızın eline tutturduğumuz bayraklara bayram bitince bir bakalım tören alanında kaçımızın ayakları altında veya bayrak motifli balonların tekmelerimizle oynaşıldığı , patladığında yerde öylece kalıp adımlarımızla ezilmeye maruz kaldığı… Ya da bayrak törenlerinde yapılan saygısızlıklar ve görmezden gelmeler…
 

   Örnekleri o kadar çok ki.. Bayrağımızı hoyratça kullandığımızın saymakla bitmez…
  

   Bayrakların anlamını özümsememiz gerekiyor.  Bayrak önce kendimizi, ulusal varlığımızı, İnsanlık onurunu , Özgür Ülke oluşunu ülkemizin, burada yaşayan insanların barış, refah, bolluk- bereket içinde mutlulukla özgürce yaşadığımızı sembolize ediyor. Onu şahlandıran insanların emeklerini,  canlarını ifade ediyor.Bayrağımıza değer veriyorsak eğer önce bu değerlere sahip çıkmalı , saygı göstermeliyiz. Ülkenin yönetimini devralınca da  yabancılara peşkeş çekmemeliyiz.
                                                                               

    Ben bayrağımızı çok seviyorum.. görüp görebileceğim en güzeli bayrakların..  Onu ancak yurt dışına çıktığımda kendimi tanımlamak için yanımda taşırım beni tanısınlar “Ben Türküm !”diye.. Sınır kapılarında görmek isterim. Burası benim ülkem , dünya alem bilsin diye.. bütün resmi binalardaki gönderlerde görmek isterim bütün halk bu bayrak altında eşittir diye., yurdumun en yüksek tepelerinde özgürce salınsın isterim, özgürlüğümü hissedeyim diye… Özgürce salınsın ki o bayrağın özgürlüğü uğruna can veren şehitlerimiz de ;  “Ecdadımız çok mutlu”  deyip  rahat uyusunlar isterim  cennetlerinde…
 

   Ben bayrağımızı çok çok çok seviyorum, bunu kendi ülkemde barış ortamında kimseye kanıtlamaya ihtiyacım yok, kimseyi de sorgulamaya.. Kutsal değerlere sevgi yürekte yaşanır, davranışlara yansır.. Marifet onu elde gezdirmek değil özgürce dalgalanmasının ve gölgesinde yaşayanların barış içinde kardeşçe, huzur ve mutlulukla yaşamasının  mücadelesini, gerektiğinde de göz kırpmadan bu değerler uğruna canını vermektir.
 

  “ Nevruz Günü” alanlarda Türk Bayrağı’nın yokluğunu sorgulayanlar, bir pop konserinde bayrağın yokluğunu neden sorgulamazlar ki. Bir yılbaşı kutlamasında veya… Bir parti toplantısında ya da… Topluca gittikleri kamplarda…   Dinsel  ayinlerde … Oy için kalabalığa karıştıklarında, çarşı Pazar dolaştıklarında… Amerika’daki villalarında ya da… Ya da ya da Bayrağın en kutsandığı en büyük ulusal bayramda Cumhuriyet Bayramında bayrağa yapılanları , bayrağın temsil ettiği halka saldıranları, bayrağımızın boyalı gazlarla boyandığını , yerlerde sürüklendiğini, kendilerinin oradaki , bayramlardaki  bayrak geçitlerinde yokluklarını neden görmezler, sorgulamazlar?
    

      Biz bayrağımızı ve varlığımızı yeniden kanıtlama ihtiyacında mıyız ki hele de kendimize, yokluğunu sorguluyoruz, Türkiye Cumhuriyeti olarak baharın gelişini kutladığımız  eğlence olarak gördüğümüz bir günde. Yoksa Diyarbakır valiliğinin gönderinde , Güneydoğu sınırlarımızda  bayrağımız dalgalanmıyor muydu?   
    

     Ergenekon Destanında bolluk bereketlik aramak için yollara düşmüştü Türk Halkı, kıtlıktan yokluktan kaçarak Anadolu’ya gelmişti. Ergenekon’dan  çıkışın yıl dönümüydü bir bakıma Nevruz Türklerce… Aradığımız bereketli topraklara kavuştuk çok şükür, çok şükür de bereketini ne kadar üleşebiliyoruz birlikte düşünülür.. ne kadar doygunuz hepimiz, Anadolu pastasından hepimize pay düşüyor mu, ne kadar? Bizim insan severliğimiz, dostluğumuz, aç yatan komşumuz olduğunda üzüntüden uyuyamayan hassasiyetimiz, birileri ağlarken gülmeyen gönüldaşlığımız, dahası  özgürlük tutkumuz nerde?
 

   İnsanlar kendilerini nasıl ifade ediyorlarsa öyle ifade etmeliler, nasıl eğlenmek istiyorlarsa başkalarına zarar vermeden öyle eğlenmeliler.. Bizde başkalarının her hareketine müdahale tavrı ve haklılık payı fazlaca gelişti.. Türk olmayanlara devletin dayattığı “ Türksün!” kimliğini biz de halk olarak dayatmaya başladık. Çok da çabuk unuttuk asırlardır dostluk, kardeşlik ve barış içinde huzurla yaşadığımızı… Herkes ulusal kimliğinin üstünlüğünü savunur kendi ırkından, ulusundan başkalarının yaşamaya iyi yaşamaya hakkı olmadığını savunur oldu.   Oysa asıl olan ulusumuzun üstün niteliklerini yaşamak ve yaşatmaktır.
 

    Ben Türküm.. Bir Gürcü ile evli bir  Türküm. Türk olmakla gurur duyan bir Türküm. İlk öğretmenlik yıllarımı Diyarbakır’da Kürtler’in dostluğunu paylaşarak yaşadım.  Çok kürt komşum, arkadaşım oldu; ve de laz, ve de Gürcü, ve de Çerkez, ve de Abhaza, tabiî ki de Türk…Söylemem gerektiğinde her daim söylemekten de gurur duyuyorum  Türk olduğumu .. Yaşantımca edindiğim “Türk olma “ erdemlerini yaşamaya, davranışlarımla yansıtmaya hep özen gösterdim. Bu günümüzde yaşamamızı sağlayan aziz şehitlerimizi her an saygıyla andım, gazilerimize saygılarımı , şükranlarımı ifade ettim…Değerlerimizi o kadar  güzel ve doğru yaşadım ki Türklüğümü kanıtlama ihtiyacını hiç hissetmedim…  
 

    Ben Türküm, Ülkemi, Halkımı, Bayrağımı çok seviyorum.. Yalnızca ülkemdeki  değil, Dünya’daki bütün insanları seviyorum.. Nerede ezilen bir halk varsa kendimi onların kardeşi görüyorum.. “ Yaşasın Halkların Kardeşliği” sloganını şiar edinerek kendi halkımın ezenden yana değil ezilenden yana güçlü bir halk olarak ; yürekten  sevdiğim güzel bayrağımızın altında ilelebet özgürce yaşamasını , gölgesinde hiçbir gözü yaşlı, aç, tutsak,düşünmeyen, cahil, mutsuz, kavgalı insanın olmasını istemiyorum…
 

     Tüm Asya Halklarının Kutladığı Nevruz Gününde “Senin bayramın, Benim bayramım” çekiştirmesinden uzak, aynı topraklarda, aynı güneşin altında yaşayanlar olarak önemli olanın; kardeş kavgasına son verilerek yeniden aynı sofralarda yemek yiyip, el ele,  türkülerimizi  coşkuyla söylerken, aynı ateşin üstünden gülümseyerek hep birlikte atlarken elimizdeki güllerle barışa el sallamak, özgürlük türkülerini gökyüzüne uçurarak bayrağımızı Yurdumuzun semalarında coşkuyla dalgalandırmaktır.. İşte o zaman kuşlar da bizi görünce ürkmeden kanatlanıp  gönüllerince şakıyarak  kanat çırpacaklar gökyüzünde  bayrağımızla birlik…

 

                                                                                   23.03.2013
                                                                               GÜNAY UZUNER

21 Mart 2013 Perşembe

BUGÜN


Bugün bugün çok şeylerin 

Çok da güzel şeylerin günü;

 Bu gün 21 Mart,

 Uluslararası Irk Ayrımı İle Mücadele Günü, 

Ormancılık Günü (Ağaç Bayramı),

Dünya Down Sendromu Farkındalık Günü,

Dünya Şiir Günü,

Dünya Uyku Günü,

Ekinoks Günü,

 Baharın başlangıcı,

Bugün Newroz,

Bugün Nevruz..

 Bu gün; YENİ GÜN

 YENİ YENİ UMUTLAR YEŞERSİN

 HEPİMİZ İÇİN

TÜM DÜNYA İÇİN 

HER YANDA BARIŞ AĞAÇLARI

 ÇİÇEKLER AÇSIN

ŞAİRLER DİLE GELSİN DE 

BARIŞ ŞİİRLERİ

 DÖRT BUCAĞINDA  DİLLENSİN DÜNYANIN

HERKES EKİNOKS OLSUN 

GECEYLE GÜNDÜZÜN KARDEŞLİĞİNDE...

KUŞLAR DA ŞAHİDİMİZ OLSUN


21 MART 2013
GÜNAY UZUNER


GECEYLE GÜNDÜZÜN KARDEŞLİĞİNDE...