18 Ocak 2019 Cuma


                                      DOKUNMAK
           En iyiye, en güzele dönüştürmek,  sıcacık masumane gülüşlerinin  kaybolmaması için çırpındığımız bir yavruya dokunmak. Yüreğine, benliğine,  hayatına dokunmak. Dokunup da  körpecik sandığımız belki de dünyadaki en büyük şey olan bir yavruya yön vermek . ..
          Küçücük bedenlerindeki içi sevgiyle dolan kocaman yüreklerine dokunmak  öteden beri sayısız öğretmenlerimizin mesleğinden de öte yüreklerindeki sevgiyi anbean damıtmak  o koca yüreklere.
          Toplumumuzun gözünde değersizleştirilen mesleğimizin , yerden yere çalınan öğretmenlerin  bir çocuğun  adlandırdığı, anlamlandırdığı , taçlandırdığı değerle zıt bir hal alışı ne düşündürücü, ne acı. Bu  küçük yüreklerdeki büyük sevgi ne ara küçülüp de  şekil değiştiriyor, yok olabiliyor , değersizleştiriyor , küçümsüyor, öldürüyor, yüreğinden, gözünden, gönlünden söküp atıyor yere göğe sığdıramadığı öğretmenini. 
         Sanki  “ Bana  yüreğini verdin, saçlarım da ne ki” diyen  Minik Kayra’nın ayrılık hediyesi bugün çoğumuzun yüreğini sızlattı, burnumuzun ucu sızladı pek çoğumuzun,  hapsedemedik gözlerimizde saklamaya çalıştığımız bir damla göz yaşı  kayıverdi  hapsolunduğu yerden.
         “Bal Böcüğüm”  dediği , her birini sevdiği gibi onu da çok sevdiği minik Kayra’sı iki elini çizdiği bir beyaz kağıda, sevgisini yazmış; ellerin birinde kendi adı, diğerinde öğretmenininki ve ellerin avuçlarına koyarcasına içinde kağıdın  bir portakal dilimli tokası, bir lastik tokası, saçından kesilmiş büyükçe bir  saç tutamı.  Böylesi bir hediye ne görülmüş , ne de duyulmuştur. Bu nedenledir  yüreğimizin , burnumuzun direğinin sızlaması, göz yaşımızın akması. Kıskandık, gıpta ettik, gururlandık, üzüldük ve de böyle bir sevginin  varlığına sevindik; bu yüce sevginin karşısında saygı duyduk öğretmenler odasındaki onlarca öğretmen.
         “Tokan çok güzel , Bal Böcüğüm, onu bana verir misin.” diye sevmek için takılan  öğretmenine, her defasında  onu çok sevmesine rağmen ;”Tokamı çok seviyorum, vermem” diyen bir çocuk… Ayrılırken birbirinden  saçını kesip de ,içine de tokasını koyarak hediye etmesi nasıl bir şeydir, neyle izah edilir, hangi güçtür bunu bir çocuğa yaptıran. Nasıl bir dokunuştur sevgili öğretmenim bir çocuğun yüreğine; nasıl bir dokunuştur ki yalnız orada hapsolmuş. Büyüklerin canavarlaşmış  dünyasında körleşmiş yürekleri nasıl da fark edemez bu dokunuşları. 
                Emin ol ki öğretmenim ve ne mutlu sana ki   ömrünce  aldığın, alacağın en büyük hediye, yüreğinde  sıcak sımsıcak taşıyacağın çok güzel bir bir anı  ve çook büyük  bir sevgi  taşıyacaksın hep yanıbaşında ve herkesler bundan sırf bundan ötürü seni kıskanacak, sana saygıyla bakacaklar. 
          Sen sustuğunda öğretmenim ,senin düşlediklerini, askıya alır birileri senin yerine, bir çocuk gelir ters yüz eder herkeslerin değersiz değerlerini, alır seni yüreğine, yüreğinden verdiklerinin yerine, söker yüreğindeki sevgisini uzatır sana bir tutam saç , bir toka ile, sevgi yerine….
            İlk öğretmen ne değerlidir, ne büyüktür minik yüreklerine sığdıramadıkları… Bir öğretmen daha nasıl dokunsundu bir minicik yüreğe, bunun daha ötesi var mı idi?
            Bir çift çizilmiş el ,bir  toka bir tutam saç ve bir dokunuş,… bir çocuk ve bir öğretmen …  var mı bunun ötesi?
                                                                          GÜNAY UZUNER
                                                                               18.01.2019
                                                                   (  Bir Karne Gününden)

3 Ocak 2019 Perşembe

                                                    ON KALA ON KALA DERKEN

          Magdelina'nın doğum günüydü. Ülkemizde yalnız olduğundan o günler,  doğum gününü bizlerle (FBM'li Blogerlarla) kutlamak istemiş, kendi pastasını kendi almış, yemekler hazırlamış birlikte kutlama yapmıştık.
          Bir ara aramızdan uzaklaşınca Magdelina, By Mustafa ellerini birbirine sıvazlayarak "Ben bu insanları anlamıyorum, "Ohhh yaşasın, altmışıma geliyorum! diye doğum günü kutluyorlar." dedi. Sofrada tam da sol yanımda oturuyordu By Mustafa. "Bana bak!"  dedim , " Sana şöyle bir çarparım, ben de altmışıma geliyorum, ne yani ölecek miyim?" Sözlerim üzerine afallayan By Mustafa lafı toparlamaya çalıştı: "Hocam daha altmışa on var." diye.
        O günlerde ellili yaşlardaydım, benim de doğum günüm geldi, Magdela'nınkinin  hemen ardından. Çok güzel bir doğum günüydü beraberce kutladığımız, en unutulmazlarından. 
         Aynı süreç içinde Sasely, Sodje, By Mustafa ve ben blog açmaya , yazmaya ve yazılarımızı yarıştırmaya karar verdik. Jüri de hazırdı. Apar topar bir gecede çocuksu heveslerle yazımızı yazıyor, ertesi güne jüriye sunuyorduk. Genç kalemleri kıskanmıyordum desem yalan olur. Nerden esinleniyorduk bilmem yazıp duruyorduk. O enerjiyi ne çok özledim ki ne çok.
         Kaç gündür dilimizde dolanan, Mustafa ve benim şakalaştığımız "Altmışa On Kala" sözü benim 'blog'umun adı oldu.
        Sevgili blog... 'Altmışa on kala ' diye diye daha var deyip içim rahattı. Bir şey kalmadı artık altmışa,   bu gün  vardım . Aslında dün neyse o , değişen hiç bir şey yok dünden bu güne.
       Sabah bu geçmişteki hikaye geldi aklıma, tatlı bir gülümseme geldi içimden, gülümsedim. Sevgili Sasely'nin telefonda adını görünce yine  gülümseyerek " nihayetinde altmış geldi "diye geçti aklımdan ki Sasely' de aynını söyledi; birlikte gülüştük.
        Güzel günler, güzel anılar bırakarak geçti. Zor yanları da oldu geçen sürecin , altmışa dayanmama rağmen gülümsetebiliyorsa beni iki sözcük, varsın yetmişe on kalayı hedefleyedurayım.          Bugün  yeni bir yaşın ilk günündeyim, umarım yaşam hep gülümseten anılar biriktirir anı torbamda. Umarım yazma enerjimiz yeniden çoğalır. Sasely'nin bir sesi yetti bile, bloğuma yeniden "Merhaba! " demeye.  "Yetmişe on kala" da neler bekliyor beni, bu on yıllık yolculuğumda neler, kimlerle karşılaşacağım.
       Evet "blog" um adını değiştirmeyeceğim varsın yetmişe on kalsın... sen yine "altmışa on kala"sın...

                                                                     GÜNAY UZUNER
                                                                          03.01.2019