28 Kasım 2011 Pazartesi

AŞAĞIDAN

 Birdenbire tangur tungur seslerle beraber:
 
        - Müşerreeeeff ocağı getiiiiir! dedi davudi ses.
         Evde bir koşuşturma başladı. Kasım usta koca kazanı kavramıştı iki eliyle, oğlu tokacı tutuyordu “Aferin”i bekleyerek, işe yaramanın hazzıyla. Müşerref Hanım bir koşu kapıp getirmişti ispirto ocağını.
        Ocak hayatın orta yerine konuldu. Kasım usta pompasını ileri geri iterek pompalamaya başladı ocağı. Hay aksi!…Ocağın başına gaz gelmiyordu.Kızmıştı. Küfretmeye başladı.
-Asım koş ispirtoyu getir! dedi oğluna. Asım dünden hazırdı takdir almaya. Koştu getirdi, huni ve  ispirto şişesini. Ocağın deposunun  kelebeğini çevirip açtı Kasım usta; huninin yardımıyla ispirtoyu doldurdu hazneye. Depo dolunca kelebek tıkaçla kapadı yine.  Tekrardan pompalamaya başladı gaz gelmesi için ocağın başına.
         Sobada  alevlediği çırayı getiren Müşerref hanım ocağın ağzına tutuverdi; “poff” sesiyle alev aldı ocak. Üzerine dünden ıslatıp mayalayarak  bekletmeye aldıkları darı dolu kazanı ocağın üzerine koyuverdiler. Müşerref hanım yerinde durmuyor gidip gidip geliyordu ocağın pof pof diye yanması gibi. Bu defa iki bakraç su getirmiş kazana dolduruyordu. Tokaçla karıştırdı kazandaki darıları suyun  içine dağıttı ve kaynamaya bıraktı….
    Kocaeli ili Gölcük İlçesi, Yukarıdeğirmendere Köyündeyiz. Şimdilerde dublex  denilen iki katlı ahşap bir evin ikinci katında oturmaktayız. Alt katta eşi Müşerref, oğulları Tahsin ve Asım ile Kasım beyler oturmakta.  İki aile otursak da ev aslında bir ev. Hem dışarıdan hem de içeriden merdivenleri var. Biz dışarıdan olanı kullanıyoruz. Alt kata komşuya insek bile dışarıdan dolanıyoruz. Arkadaşım Asımla oynarken bile böyleydi  bu. Annemin bir dizi kurallarından birisi. Merdivenin başından bile seslenmezdik birbirimize. Dış kapılarımızı  kullanırdık hep. İç merdiven dekordan ibaretti yalnızca, açık olsa da gizli kilitleri vardı, yasaklar, yasaklar, yasaklar…
      Ev ahşap olduğundan alt katın tavanı bizim döşememiz olan tahtalardan ibaretti. Zaman içinde tahtalar kurumuş,lambrili birleşme yerleri aralanmış, çivilerden esneyip yaylanmaya  başlamıştı. “Gacır” da “Gıcır” diye kendince türkü de söylerdi biz yürüdükçe. Bu nedenle annemin elinden terlik hiç eksik olmazdı. Onun derdi komşularımızı rahatsız etmemeliydik.
     Henüz yeni gelmiştik buralara memleketimizden, Yalnızçam’dan. Kimseciklerimiz yoktu candan burada. Özlem doluyorduk her birimiz ayrı ayrı birbirimize belli etmeden. Köyden geldiğimizde iki abimle üç kardeştik. Bu gurbetlikte beş candık yalnızca. Bize en yakın alt kat komşularımızdı. Hem çok yakındık birbirimize, hem de çok  çok uzak.
      Yeni bir yerdi burası bizim için her yönüyle.  Bağlık , bahçelik, bolluk bir yerdi. Gelenekleri, konuşma biçimleri,  giyimleri  ,yemekleri tümüyle farklıydı bizimkinden. Buraları tanımak gerekti. Uyum sürecimiz, bizi kabullenmeleri  epey bir zaman aldı. Annemin kuralları da köteği de ensemizdeydi tabii. Yabancı olan bizdik ve biz uymalıydık buralara. Kimseler bizden şikayetçi olmamalıydı. Hep kendinden vermek, hep alttan almak bize düştü, hep yabancıydık ve tektik, kimsesizdik.
    Haliyle uyum için tanımak gerekti buradakileri ve yaşamlarını. Çocuk aklımla kendimi yönetmeye başladım. Farklı dünyaydı burası, dünyayı ilk tanımaya başlayışımdı daha kendimi bilmezden, tanımazdan evvel. Gözlemlerim, duyumlarım sağ duyumumun güçlülüğü sayesinde yol gösterdim  kendi kendime doğrularımı buldum yanlışlarımı da içine kata kata, yoğurup ayıklayarak.
    Dilim çabuk uyum sağlamıştı. Yemeklerine özendim en çok ,sebzeler favorim oldu.Bizde hep et ve hamur ağırlıklı yiyecekler pişerdi, nefret etmeye başladım onlardan. Meyveler hele.. Dünyanın en harikasıydı onlar.
      Genelde yalnızdım evde. Annem ev işleriyle hayli meşguldü. Haa bu arada iki erkek kardeşim daha olmuştu.  Yaşımın küçüklüğüne rağmen kardeşlerime bakıyordum; annemin işi oldukça, çarşambaları  Gölcük’e pazara  ya da doktora gittikçe. O dönem sık sık hastalanırdı annem. Evet genelde yalnızdım evde. En büyük eğlencem  tavandan asma bebek beşiğinde, bebek olan kardeşimle birlikte sallanmak ve .. Vee  can sıkıntısından  tahta döşemelerin üzerindeki kilimi  kenara sıyırıp orada keşfettiğim  tahtanın budağının kuruyup düşerek yuvarlakça açtığı büyük  delikten alt komşumuzu gözetlemek.
             Beşli altılı yaşlardaki bir çocuk için olağanüstü doyumsuz bir seyirlikti bu;  yeni insanların bilmediğim dünyaları. Biraz da hasretiydi akrabalarımıza, kalabalıklıklarımıza o izlencelerim. Yaşamın  farklılıklarını, Anadolu’nun doğusu ile batısı arsındaki o bıçakla kesilmişçesine farklı olan yaşam biçimlerini benim için giz olan gözetleme deliğim sayesinde tanıdım, sentezledim.Bu günden geçmişime göz attığımda,  gözüme değen görüntülerin bir suçluluktan çok,bana büyük bir zenginlik kattığı düşüncesine varıyorum.
     En çok alt kattan kahkahalar geldiğinde seyirtirdim, aşağı doğru. İnsanların kalabalıklılığı , mutluluk halleri imrendirirdi beni.  Bir de yemek yediklerinde öğleleri. Bir defasında da horoz şekerciye vermek için elimde sıkıca tuttuğum , aşağı bakarken dalarak  meşe dallı bakır beş kuruşu yemeklerinin içine  yuvarlayıvermiştim. Asayişi berkemal eyleyip tedbir almıştım hemen hiçbir şeyden haberim yokmuşçasına..
     Muhtelif aralıklarla kah arkası yarın, kah önü bugün ya da yarın, kah aynı sahnenin birden çok gözlenmesiyle bölük pörçük izlencelerin  parçalarını birleştirerek  tarifini  hatıramda sakladığım boza  yapımının pazılını tamamlayabiliyorum bu gün.
      Pofurdayan ocağın ve darıların tokaçla dövülüşünün sesini  duyardık sıklıkla. Kaynadıkça darılar dövülür,fermantasyon işlemi tamamlanır, ezildikçe kevgirden geçirilip, kalan taneler tekrar kaynatılarak  birkaç kez yinelenen bu işlemden sonra, şeker yoğurt, vanilya eklenip biraz daha kaynatılırdi.  Çok geçmez dış kapının çalmasıyla  küçük bir damacana  komşu payı, bilinmeyen göz hakkı uzatılırdı dostane.
        Yatsı namazını kılan Kasım usta sokakta el ayak çekildiğinde  bozasını doldurduğu güğümlerini eline alır, güğümün birine gemici fenerini  takarak  gece bekçilerinin düdük sesleri ve köpeklerin ulumaları eşliğinde .
       - Boooozaaaaaaaaaaaaaaaa, boozaaaaaaa! diyerek karanlıkta sokaklara akardı..
         Mayhoş tadı damağımdan hiç gitmedi; oradan az bir zaman sonra ayrılmıştık ; bir daha hiç içmememe karşın bozanın. Tadı damağımda, tarçınla karışık nişastamsı kokusu burnumda hala.
        Sonbaharın soğuk günlerinde sobanın yanına uzanarak gök dürbünümden aşağıyı gözetlediğim bu boza yapım aşamaları birkaç yılın birikimiyle bu aşamaya geldi. Kışın aranan içeceğiydi boza. Öğlen üzeri holün orta yerine kurulan bir ocakta kaynamaya başlayıp tarçın serpintilerinin Tekfurdağı darısının buğusunun yükselişiyle kaynaşarak  bu günüme bir sada kokusu yayması doyulmaz bir seyirlikti.
           Nedense çocukluğuma göz attım bu gece. Oradan, yanlışlarımın içinden kendime kattığım artıları, değerleri  çekip çıkartarak yaşam yolculuğumda azık yaptım kendime. Yine soğuklar başladı, sonbahar kışı gözetlemek için yola çıkmış sabırsızca gelmesini beklemekte. Ne garip bir tesadüf ki şehrin gürültüsüne karışmış da olsa uzaklardan aşina  bir  ses yaklaşıyor..
 - Boooozaaaaa … Boozaaaaaa!
                                                                                             Günay UZUNER
                                                                                                 28.11.2011

FBM blogerleri bu defa "gözetleme" konusuyla uğraşırken ben de "eski huyumdur" dedim.

1 yorum:

  1. Hayatimizda farkinda olarak ya da olmadan gozetledigimiz o kadar cok sey var ki.Bunlari hatirladikca insan,gecmisiyle daha bir hasir nesir oluyor.Elinize saglik.

    YanıtlaSil