23 Eylül 2011 Cuma

SUÇLU KİM?


      Engellilerin engellerinin beyin engellilerinin söyledikleri söz ve sözüm ona göstermelik edimlerle aşılamayacağı gün gibi aşikar.
       Bizler için anlık mutluluklar engelliler için yaşamsal değere ulaşıyor genellikle. Onlar için hafta düzenlemenin dışında yapılan nedir ki , bazı kaldırımların, durakların, binaların unutulup ,ritmik üçer beşer sayarcasına atlanıp, bazılarına yapılan, dahası cahil işçilere yaptırılan  yarı buçuk engelli geçitlerinden başka?
   Ramazan Özel Eğitim Sınıfında Okuyan zihinsel yetersizliği bulunan onüç yaşında dünya iyisi bir çocuk. Bir de saygılı, bir de hatırnaz biri ki sormayın.Her daim güler.
       Sınıflarında farklı yaş gruplarından farklı zihinsel yetersizlikleri bulunan kızlı erkekli dokuz öğrenci daha var. Öğretmenleri ise ellibeş yaşında mesleğinin doruğuna ermiş hala ilk günkü ideallerini taşıyan Atike öğretmen.
     RAM ve MEM’in ortaklaşa düzenleyeceği Engelliler Haftasında Özel Eğitim Sınıflarınca en yapılabilirliği saptanan  koşu yarışması yapılacağı duyurulmuş, okullara , okullardan öğretmenlere ve öğrencilere. Sınıfta bir heyecan bir heyecan. Ramazan’dan iyi koşanı yok sınıfta, bir havalı dersin ki olimpiyat şampiyonu , elinden gerçekten tutulsa olması kaçınılmaz derecede iyi koşuyor.
   Öğretmen başta olmak üzere sınıfta aylar öncesinden hummalı bir çalışma başlar. Teneffüslerde bile  koşarlar. Koşu deyip geçmeyin bir çok kuralı var. Bu kurallar, komutlar bizim için kolay gibi gözükse de onlar için dağı aşmak gibi bir şey. Hele öğretmenin işi daha bi zor. Değil iğneyle kuyu kazmak, hendek kazmaktan daha güç. Onlar azimli ve heyecanlılar. Günde yüze yakın start veriyor öğretmen, her defasında Ramazan birinci oluyor, ama kimse yılmıyor. Her başlangıçta birinci olma şevki hepsinde mevcut. Düşmek, yaralanmak, birine çarpmak, sonuncu olmak, ders  zilinin çalması hatta paydos zilinin çalması hiç birinin şevkini kırmıyor. Paydoslarda “Son bir daha!”,”Son bu!”, “Bu son!” diye diye kaç son olmayan son turu koşuyorlar koşuyorlar…
        Annelerinin “yeter artık !” komutu o günün çalışmasını sonlandırıyor, yarın için söz alarak eve koşarak gidiyorlar.
         Günlerce sürüyor bu koşmalar, derslere ara veriliyor ve hep koşuluyor öğretmen başta hep beraber koşuyorlar. Bazen beni yakalıyorlar start için yarışma provası yapıyoruz. Ben düdük çalıyorum herkes olanca gücüyle karşı duvara el vurup geliyor, birinci olanı, Ramazanı alkışlıyoruz, sonra ikinciyi, üçüncüyü, dördüncüyü… Herkese ödül veriliyor; bu çoğu kere bir kalem , silgi, lolipop veya top kek oluyor. Bazen sponsorluğa kantincide katılıyor. Okul etkinlikleri için aldığımız madalyalar sıralama ayırt etmeden herkesin boynuna takılıyor, madalyayı en çok Atike öğretmen hak ettiğinden bir tane de onun boynuna.O anı görmelisiniz öğretmenin çocuksu gülüşü , mutluluğu , her birinin gözünde aynı ışıltıyla parıldıyor. Herkes mutlu oluyor.
       Beklenen gün iple çekile çekile  geliyor. Heyecan zirve yapmış rekor kırmakta. Belediye otobüsleriyle tören yerine servis ediliyoruz. Bizim ekip diğer okullardan önce varmış  yer tutuyoruz. Mert’in, Deniz’in, Göksel’in, Ogün’ün, Yasin’in, Neslihan’ın,Ömer’in, Eyüp’ün, Cahit’in ve Ramazan’ın hepsinin hepsinin  özgüvenleri o kadar yüksek ki şimdiden günün şampiyonu sayılırlar.       
        Derken yetkililer de geliyor, Tören başlıyor. Adettendir olmazsa olmaz, seremoniler, klasik konuşmalar, hamasi nutuklar, vaatler, vaatler… Neler yapılacakmış neler! Dersin ki engellilerin engellerine son verilecek o derece.
        Mayıs ayının güzelliğinin yanında bekleyişin verdiği sabırsızlık sıcaktan bunalıma dönüşüyor. Neyse ki startı öğrendi çocuklar, yoksa bağdan çözülürcesine koşup duracaklar stadyumun çimenlerinde.
       Sonunda yarışlar başlıyor.  Yaş gurupları, guruplarda yarışacak okullar ve öğrenciler anons ediliyor. O da ne, bizimkiler anons edilenlerin içinde yok! Bir kaç okulun öğrencileri de. Çocuklara hissettirmeden yetkililerle görüşüyoruz. Bir yandan  yangından kaçırılan yarışlar yapılıyor. Öte yandan görüşmeler ,itirazlar.     
        Neymiş efendim, okulların başvuru yazısı RAM’a ulaşmamış. Allahtan MEM’den gelen onay yazısı elimde, gösteriyorum fakat ne çare, yarışma düzeni bozulurmuş, olmazmış RAM’A yazı gitmemişmiş, yapılacak bir şey yokmuş, birileri de yarışmaları bitirme çabasında günü savıyorlar. Beyin engellilerini aşmak ne mümkün, ikna da zorlanıp duruyoruz onlarca öğretmen bize yönetici diye addedilenleri. “Yarışmak önemli değil, çocuklara anlatamayız usulen koşsun katılamayanlar, gönülleri olsun” diye sunduğum öneriye;” Program dışına çıkılamaz” yanıtını alarak saf dışı kalıyoruz.
     Çocuklar her ne kadar zihinsel engelli de olsa durumu fark edip, öfkeleniyorlar. Hele Ramazan; öfkeden gözler çakmak çakmak dışarı fırlayacak söylenmekten ağzı köpük içinde ağlamaya başlıyor, sustur susturabilirsen kim takar öğretmeni bu durumda.
      Yarışmalar bitmiş, birileri birinci olmuş, madalya  almış farkında değiliz. Hediye alamayanlar, madalya takamayanlar , yarışlara katılamayanlar… nedenler önemli mi, ağlayan ağlayana… Onlara bakıp madalya ve hediye alanların ağlaması da cabası.    
     Otobüslerin kalkmak üzere olduğu, törenin bittiği, stadın boşaltılması tekrar tekrar anons ediliyor, günün en önemli duyurusu bu sanki. Gelirken öğretmenlerini harfiyen dinleyen çocuklar gitmek istemiyor, anarşist yanlarını doruğa çıkarmış direndikçe direniyorlar.

         Ailelerin de desteğiyle stadyumdan çıkıyoruz. Ramazan öne fırlıyor birden. Geldiğimiz belediye otobüsünü yumruklamaya, tekmelemeye başlıyor. Zorlukla ayırıyoruz  eyleminden.
         Bir türlü otobüse bindiremedik onu.  Bizden ayrı geldi annesiyle okula.
Taşlamayı bıraktı ama, o gün bu gündür  belediyeye ait bir taşıt görse Ramazan şenliğe onlar götürdü diye suçlu onları belleyip küfredip duruyor.
        Engelliler şenliğine gitmiştik o gün ”Bu dünyada ben de varım “ diyebildiler giydikleri reklam logolu tişörtleri ve bedenleriyle  ama  “Bize bahşedilecek küçük mutluluklar yaşamımızı değerli kılacak bize” diyemediler. Onlara özürlü demeyi bırakıp engelli demeyi öğrendik fakat  bizi yönetmeye kalkışan özürlü beyinlere sahip kratoslara “Hayır!” demeyi öğrenemedik yazık ki.
        Geç olsa da bin defa özür sana Ramazan. Sen ömrünü  değerli kılan en devrimci  isyanına, belediyeyi protesto eylemine ömrün oldukça devam et…
    
                                                                     Günay UZUNER    
                                                                                                                                 23.09.2011      

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder