16 Eylül 2011 Cuma

YOLLAR AŞINDI

Yürüyorum yürüyorum  yürüyorum. Ovayı, dağı , bayırı dolaşıyorum. Kırk numara ayakkabılar ayağımda  ayaklarım daha büyük adımlar atıyor . 

Yolda gördüklerimi  ıskalıyorum hızlı yürümekten. Tanıdıklar “Heyy! “ diye sesleniyor arkamdan. Acelem varmışçasına “Kusura bakma!” der gibi  elimi kaldırıyorum, selam özrü de oluyor bu bir nevi.

Hep çiçekleri incelerdim yolda yürürken farklı bir tür müdür, nasıldır  diye. Rengi, kokusu, dokunuşumda tenimi rahatlatan temasını es geçmezdim hiç. Bu defa onları da boşladım, yürüyorum öylesine. Sadece çiçekler görüyorum.Beatrislere, krizantemlere, hele de papatyalara takılmıyorum bu defa.

Taşıtlar hızla geçiyor yanı başımdan, irili ufaklı.Onlarla yarışım var sanki. Çarpma korkusu yok içimde yoluma gidiyorum, onlar da kendi yolunda. Işıklar kırmızı-sarı-yeşil yanıyor mu, farkında değilim yürüyorum öylece. Trenlerin çuh çuhlarına ritm tutturmuş giderken uçaklarla yarışır buluyorum kendimi göğe kaldırınca başımı.

Sağ yanımda binaları geçiyorum Binalar öylesine sıralanmışlar yüksekli alçaklı. Belli belirsiz önlerinden geçiyorum. Gökdelenlerin gölgesi ruhumu daraltıyor, korkuyorum.Yolumu ezberlemişim ya nerde olduğumun farkındayım ama. Kaybolma korkusu hiç yok.

Taşlara takılıyorum irili ufaklı. Tökezleniyor, düşecek oluyorum. Ve her nasılsa toparlanıp dikiliyor ve yürümeye devam ediyorum.

Yüksek çavlanlardan düşüyorum yere, ırmaklardan akıyorum sel gibi.Ağaç dalları da benimle yüzüyor , bu defa onlarla yarışıyorum.  Yoluma engel çıkıyorlar arada bir, sert tosladığımda oluyor. Naifçe nehrin kıvrımlarını dolanarak kurtuluyorum. Okyanusun girdaplarında çalkalanıyorum.

Yardan yara atlarken uçurumun dibinde  buluyorum kendimi, dehlizlerden kurtulmak için çırpınıyor  koşmaya başlıyorum.

Yağmur yağıyor, güneş açıyor, kar yağıyor, fırtınalarda savruluyorum. Dönmek yok hiç geri , ben yoluma gidiyorum.

Akşam oluyor sabah oluyor , mevsimler değişiyor ben hep yürüyorum. 

Yürürken dünyanın yükü de benimle geliyor.Adımlarım ağırlaşıyor bu yüzden, bedenim yorgun. Güneşe bakıyorum güneş benim önümde. O benden daha hızlı mı ne, bir türlü yetişemiyorum. At gözlüğü gözümde ama ben dünyayı görüyorum. Dağı bayırı, ovayı dolaşıp, dalgalarla boğuşarak, denizler aşıyor, okyanuslar geçiyorum. 

Güneş hızlı gidiyor belli, dağların ardından kayboluyor süzülerek. Oda ne? Ay beliriyor tepede. Yıldızlar bana bakıp gülümsüyor. Suya düşen yakamozlardan bir kaçını eğilip topluyorum; Saçıma yerleştirip yoluma bakıyorum.Nasıl baş edeceğim ben bunlarla biri kayboluyor, biri geliyor, gidip gidip geliyorlar durmadan, ben yerimde sayıyorum .

Yol kıvrılıyor bir ara. Kıvrımlar giderek çoğalıyor, virajları alamadığım oluyor. Köşe başlarından ne çıkacak meçhul, korkuyorum.  Yürürken cam kırıkları kesmiş ayaklarımı dikenler yırtmış derimi yer yer kanıyor, canım acıyor. 

Dağ bayır aşarken dümdüz gitmek iyiydi, bu git gide daralan bitmek tükenmek bilmeyen kıvrımlar çok yordu beni.Bir de dünyanın yükü. Amaka gidip gidip geliyorum o vakit intiharlar aciz kalıyor. Yaşam öyle kısa ve öyle güzel ki, daha çook yol var katedecek deyip doğruluyorum.Uzaklara bakınırken afakı odaklıyor adımlarım


Aynı yerlerden bir daha bir daha geçtiğim de oluyor. Dejavu durumlarının içine giriyorum. Bilmem kaç zaman öncesinin anılarını seyredip, gelmemiş olan hangi zamanların hayallerine dalıyorum.Semanın yedi kat üzerinden seyreyleyip dünyayı, bulutlara sıkıca sarılarak korkudan tutunamayıp, arzın yedi kat dibine çakılıyorum. Güneş arkamda kalıyor, ay bakıp bakıp kahkahasını koyveriyor, yıldızlar el sallayıp dalgalarını geçmekteler, Magmanın ateşinde kavrulurken görüyorum.

Güneş kaç devinimini yaptı, ay kaç evre değiştirdi kim bilir,kaç bahar geldi geçti, peki ya kaç kış? Kaç kez karda boyumu ölçtüm, adımlarımı saydım kim bilir? Yol bitince kaç defa kardan yıldızlar döktürdük başımıza konfeti  yerine elektrik direğinin dibinde. Kumsalda kaç kule yaptık kumlardan, kaç istiridye kabuğu topladık kim bilir, aralarına kaç yıldız yerleşti?  Tellere takılıp dağılan kaç kolyenin boncuklarını eğilip yerden topladık, kaçı yuvarlanıp gitti çukurlarda kaybolarak kim bilir?

Yürüdüm yürüdüm yürüdüm dağı, taşı dolandım, yıllar asırlar aştım. Geleceği turlayıp geçmişe olta attım.

Yer aynı yer ,zaman aynı zaman, mekan hiç değişmedi, yürüye yürüye gidebildiğim yerse bir arpa boyu kadar...

                                                                          GÜNAY UZUNER   
01.09.2011       

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder