18 Ekim 2011 Salı

ÜÇ BEŞ DEN

         Akşamın ilk saatleri.. Karanlık çöktü çökecek. Epeydir Jüpiter’i gözleme saplantısından vazgeçtim. Bakışlarım artık yerlerde dolaşıyor. Parlak yıldızları gözünle sevmekten yerde bulduğum siyah kristal boncuklara dokunmak, dokunup onları gözünle okşamak daha evla geldi b u ara..

        Kara kristallerden, bulduğumuz yerde yok, kara köpek de yerinde yok. Yol ayrımına geldik yol arkadaşımla. Vedalaştık. Nasıl oluyordu da sohbetin sonunu buraya denkliyorduk? Yolun ortasındaki tramvay  geçidinin kaldırımındayım. Karşıya geçmenin gayretiyle aceleciyim. Acelem biraz da soğuktan. Yarısı yaz geçen Ekim diğer yarısını da hatırı kalmasından kışa ayırmıştı. Sonbaharın kontenjanını hangi yıllarda kullanacağıysa meçhul..

      Gözlerim yine yerde. Yerler ıpıslak. Gün boyu kara benzeyen bir karışımla sepeledi yağmur. Yere serpilmiş ince, beyaz çubukçuklar gözüme ilişince karşıya geçmeyi unuttum. İncelemeye koyuldum gördüklerimi.  Kibrit denleriydi bunlar. Kutusu yoktu yakınlarda, rüzgar savurmuş olmalı; Mikado'nun çöplerini oynayacak birilerine hazırlık yapmışcasna... Islanmıştılar. Sigara yakmaya çalışan bir sarhoşun elinden düşmüş olmalılar. Toplanılsalar iş görmezler sanırım, barutları dağılmış olmalı ıslaklıktan. Hava da soğuk Mikado oynanmaz ki..

       Kibritçi kız beliriverdi gözlerimin önünde; masallarımın en’i. Yolun karşısına geçtim. Yolun karşısı daha güvenli geldi bana. Daireler kaloriferliydi. Kapı eşiklerine de az da olsa ulaşırdı sıcaklığı. “Kibritçi kız buraya sığınsaydı !” diye düşündüm .  Kendi düşüme kendim güldüm. O da  bir kapı eşiğine sığınmış soğuk taşın üzerine oturarak yaktığı her bir kibrit çöpünde ayrı ayrı  düşler kuruyordu. Onun düşlerinin olabilirliği yüksekti.


      “Masallar gerçekleri yansıtmaz” deriz hep. Gerçek dışı ne var ki bu masalda. Bir kibrit tanesiyle kurduğum empatinin duygularıma kattıkları, bir kibrit tanesinin gerçekliğimizde soğuktan donarak ölenleri hatırlatması. Bir kibrit tanesinin “İnsanlar ne yer, ne içer?” diye aldırmadan bir oy uğruna kömürlerle kandırılmalarını, bir kibrit tanesinin Zerdüşt dininden olanların ve ötekilerin bir çuval kömürü bile hak etmediklerini, bir kibrit tanesinin valilerinin öğlene doğru uyanıp da penceresinden dışarıyı seyredip “Kar yağıyormuş” un farkına ancak varıp; evinden çıkıp, karda bir kuytuya saklanan minik öğrencinin ölümünü fark etmeden  okulları tatil etmesini… hatırlattı, kısacık yol boyunca. Düşünceler sağanağı sağanak yağmurla beraber iliklerime işleyen soğuğu unutturmuştu bana. 

       Eve varmıştım. Aklım hala yerdeki kibrit tanelerinde takılıydı.  “Kibritçi Kızın elinde bunlar da  olaydı donar mıydı?” diye düşünmekten kendimi alamadım, anahtarı çevirirken garipçe   gülümsedim. Yemek ısıtmak için çakmağı değil ocağın yanında duran kibriti kullanmayı yeğledim bu akşam Kibritçi Kızın hatırına…
                                                                                                                       17.10. 2011
                                                                                                                     Günay UZUNER

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder