13 Aralık 2011 Salı

DANS EDEN RUHLAR

        Hani lacivert akşamlarında yazların başınız göğe yönelmiş yıldızları gözlerken bir yıldız kayıp dilek tutuvermişsindir ya alel acel, bilir misin ki  binlercesi aynı yıldız üzerine dileklerini uçurmaktadırlar gökyüzüne onun yıldız olmadığını bile bile; meteorluğuna aldırmadan. İşte o dileklerin çoğu mutluluk ,huzur üzerinedir, dilekler buluşur göklerde, aynı ahenk içinde; birbirini tanımayan ruhların dansı başlar…

        İnsanoğlu milyarlarca yıldır varlığını sürdürmektedir dünya üzerinde. Milyarlarca yıl, milyarlarca milyarlarca insan canlarını bedenlerinde taşıyarak gerçek danslarını sunarken yeryüzünde, Eflatun’un  deyişiyle   “bölünmez, parçalanmaz, bozulmaz” olarak nitelendirdiği madde dışı varlık olan tini, canlarını bedenlerinden ayırarak ruhlar aleminde danslarını etmeye devamdadırlar hala.

         Tanrı, ana rahmine düştüğü an üflermiş bedenine ruhunu insanoğlunun. Ruhlar yaşama başlamanın ilk mutluluğunu ana karnında yaşar, haliyle de ilk danslarını; ki bir anne için doyulmaz bir seyirliktir canındaki canın yüzünü güldüren ritmik devinimleri ve  iki can ruh birbiriyle çarpışarak dans eder dururlar. Dünyaya geldiğinde neden ağlar bebecikler bilir misiniz? O huzur içindeki güven ortamında onu dinginleştiren büyüleyici musiki eşliğinde yaptığı dansı kesilmiştir de ondan. Birkaç zaman sonra  henüz dünyanın farkında değilken kendi kendine bir takım hareketler eşliğinde gülücükler yayar ya çevresine hani; bilin ki yeni keşfine vardığı kendi iç dünyasındaki musikinin ritmine uyarak meleklerle birlik dansını etmektedir.

         Düşler alemine daldığınız bir ara çocuk sesleri duyup cama seyirtirsiniz: “Aç kapıyı bezirgan başı, bezirgan başı” şarkısını söylemektedir koroları. Ve o şarkı eşliğinde gülen yüzler, kahkaha dolu sesler karışır birbirine, mutludurlar, mutluluk avazları coşkuyla evrene yayılmaktadır. Evrene yayılan çocuk sesinden, coşkusundan  daha güzel melodi olabilir mi? O melodinin eşliğinde mutluluktan dans etmez de, ne yapar çocukların ruhları?

       Gün gelir ayaklarınız birbirine dolanarak, dilinizde bir türkü seke seke yürümeye başlarsınız, yüzünüzdeki gülümsemeyi ,olur olmaz şeylere gülmeyi zapt edemeden gözleriniz etrafa ışıl ışıl bakmaktadır. Gözlerinizin aurası güneşinkinden daha çekicidir.Her şey, herkes size dost görünür o vakit, ruhunuzu bir şeyler sarar ya o nu görünce hani aklınız da havadadır. Hep onu görmek onunla olmak istersiniz. Onun adı aşktır; sen de onun aşkı. Ruhunla dans içindesindir aşkınla, gözlerinin önüne geliverir davetsiz, olmadık yerde sen sonsuz gülümsemene devam eder durur, Aşk Tanrısı Amor’un şahitliğinde , ona ait hayallere  eşlik edp, tutturduğun türkülere takılarak yaşamının raksıyla yorulursun, taa ki bedenlerinizin gerçek dansı başlayana değin.

      Kumsalda birbirine çattığınız odunlar yanmaktadır. Ay denize vurmuş, yakamozlar salınmaktayken nazlı nazlı, derya sularının şarıldayan sesinin sarhoşluğuyla yıldızların gölgesi altına oturmuş , o ateşin  yıldızlara nispet kıvılcımlar saçarak yanmaktaki dansını izler durursun gitar eşliğinde, ortak  şarkıya sesini katarsın sen de; sesler birleşir, gönüller birleşir... Büyülü dansıdır bu  alazlar, can yakıcıdır, şeytanın. Ateşin dumanı müziğin eşliğinde kıvrıla kıvrıla gökteki dansına başlamıştır çoktan.

      Sobada yanan alevlerin çatırdayan sesini dinlersin yalnızlığında kış günleri. Radyodan bilip bilmemekte kararsız kaldığın bir melodi tınılanmaktadır. Aynı tını binlerce evde yankılanmaktadır o esnada. Binlerce el, binlerce ayak, binlerce dil birbirinden habersiz ortak olmuş aynı tınıya ritim tutmaktadır. O coşkuyla sokağa vurursun kendini, sokağa vurmuş binlerce insan, aynı duyguyla empati içinde olduklarının farkında olmadan , kalp kalbe karşı dururlar. Bütün duyularını sollamıştır altıncı his dedikleri beden ötesi bir duyun araya girer. Börtü böceğin,  kuş seslerinin şakımasına ayak uydurarak; “Yaşamak ne güzel, çookk güzel!” diye taşları tekmeleyerek yürür durursun o binlerce insan gibi; gözün gökyüzündeki bulutlara takılır. Bulutlar yeryüzünden yükselen bin bir çeşit sesin armonisiyle  danslarını ederken;  sobaların düz borularından , dümdüz bacalardan çıkan dumanlar da çıkar çıkmaz kıvrılarak bulutların dansına eşlik ederek, onlara karışmaya başlarlar. Yaşamın bu ahengi seni daha da mutlu kılmaktadır; o vakit “Ey hayat , seni çoook seviyorum!” diye haykırıp kendini yaşamın akış ritmine salarsın rehavet içinde. Yaşamın ritimleri her birimizi kendi ritimlerimizde dans ettirmektedir artık.   

       Arılar, kelebekler çiçeklerin etrafında dans ederken kuşların cıvıltıları eşliğinde yaşamdaki seslerin harmanlandığı armoni, güneş ışığından gerimize takılıp peşimizi bir türlü bırakmayan delifişek gölgemiz, bedenimizle sarmaş dolaş her daim dans etmektedir.  Willibold’un   zarif tınılı  Kutsal Ruhların Dansı Melodisinin flüt solosu bizi ayaküstü yakalayarak sarhoş etmekte ruhlarımızı top yekun dansa davet etmektedir .

      Ateş, duman,çocuk sesleri, kuş sesleri, rüzgar, deniz,bulutlar, dünya,yıldızlar, ay , güneş ve biz.. doğanın ayrılmaz değerleri, kendi ritimlerimizle dans eder dururuz hep kainat kuruldu kurulalı beri. Ruhlarımız evrene yayılmış, bulutların arasında ince dodan yakaladıkları melodilerle dans eder dururlar kimseye fark ettirmeden bulutların gözü önünde.

      Bulutlar öte yandan  şimşeklerin şakımasıyla dans ededursun deli dolu, yağmurun toprakla kavuşup o hararetli danslarından yansıyan kokusu bizim ruhlarımızı dansa çağıran  en büyük  davetkardır.Haydi yağmur yağıyor, şimdi dans zamanı!…
 13.12.2011                 
    Günay UZUNER            

"ruhların dansı" na eşlik etmek için FBM blogerleriyle yarışırken ruhumdan yukarıdaki satırlar fışkırdı...             

6 yorum:

  1. bir iki üç başlaaa!! -ya bilirsin, izin veriyoruz; hadi durma kıpırda...

    ruhumuz bu şekilde mi kalıbımızı buluyor, hayatla ritmini bu şekilde mi oturtuyor açıkçası pek emin değilim. ama ilk andan itibaren kolumuzdan tutulup, gözümüzü açtımızda kendimizi pistte buldumuz aşikar =)

    "yaşamın ritimleri bizi kendi ritimlerimizde dans ettirmektedir." =)


    kısa yorumumu willibald gluck amcanın kutsal ruhların dansı balesinin bahsettiniz flütlü kısmıyla sonlandırmak istiyorum. bulduğum en hoş yorumu buydu sanki =)

    http://youtu.be/LdhB7qHNaWY

    YanıtlaSil
  2. Ya ruhlar terk ederse bedeni?O zaman da dans olacak mıdır? O zaman da mutlu olacak mıdır tüm varlıklar?Neden dans eden ruhlar aynı değil?Neden değişiyor tüm figüranlar?

    YanıtlaSil
  3. ruh beden de de olsa bedenden ayrılsa da yine ruhtur. zaten düşüncelerimizle bedenin dışında bir yerlerde bütünleşmiyor muyuz? Ben dansı her türlü uyum olarak algılıyorum

    YanıtlaSil
  4. Bize şiir, hikaye okumanızı çok özledim:)ben çocuktum Nazım Hikmet'ten okurdunuz; ben miniktim Orhan Veli'den okurdunuz.Ben büyüdüm Günay Uzuner'den Okur musunuz?
    Sibel Cankurt Karslı

    YanıtlaSil
  5. canım keşkeeee onlar gibi güzel yazabilsem nerdeeee? ama ben şiiri sizle yaşadım sizler benim seslerimsiniz iç sesinizi dinlerseniz benim şiirlerimin yankısını duyarsınız sevgilerrr

    YanıtlaSil
  6. sabahları gözümü açıyorum,bakıyorum gökyüzene,hala aynı mı diye?kuşlar aynı mı,güneş aynı mı ?gündüz göremesemde ay aynı mı, yıldızlar aynı mı onları da düşünüyorum,derin bir nefes çekiyorum ciğerlerime,kalbimi hissediyorum içindekiler aynı...
    Sibel Cankurt Karslı

    YanıtlaSil